top of page
Yazarın fotoğrafıDenizCan

Ergenlerin uzaktan eğitiminde MEB ve okulların sorumluluğu sadece ders vermek mi?

İnternet bağımlılığı içinde üç saat tehlikeli sınır. Bu haftada sadece 21 saat yapıyor. Bizim çocuklar şu anda bunun iki katının üstünde internet kullanıyor. Tehlikenin farkında mısınız?




Pandemi başladığından itibaren 65 yaş ve üstü nüfusun kısıtlanmasının olumsuz etkilerinden bahsedildi. Oysa, gözden kaçan gruplar arasında ergenler var. İçinde bulundukları gelişim dönemleri nedeniyle sosyalleşmeye, çevre ile ilişki kurmaya ihtiyacı olanlar arasında öncelikli olanlar.


Ne yazık ki, ortaokul ve lise öğrencilerinin birçoğu bir yılı aşkın süredir okula hiç gitmediler. Okula gidenler sınava girecek olanlar ve yeni başlayanlardı. Ortaokulların altıncı, yedinci sınıf öğrencileri son bir yıldır hiç okul deneyimi yaşamadılar. Liselerin onuncu ve on birinci sınıf öğrencileri de buna dahil.


Bu ise ergenlerin kişilik gelişimleri açısından gerekli olan akranlarıyla özdeşleşme, aidiyet ihtiyaçları kesintiye uğradı. Bu anlamda pandeminin ergenler için etkileri yetişkinler kadar hassasiyetle, dikkatle ele alınması gereken bir dönem.


Pandemi ile başlayan süreçte sosyalleşmelerinin internet üzerine taşındığı bununda ihtiyaçtan doğduğu gerçek. Belli oranda kabul edilmesi, izin verilmesi gerekiyor. Sakıncası ise, internet üzerinden devam ettirilen akran ilişkileri zorbalığa ve zorbalıktan doğan mağduriyete daha fazla olanak tanıyor. İnternet kullanımı ve sanal sohbetler diğer tüm gözlenebilir, duyulabilir, görülebilir ilişki ağlarından uzak. İdarecinin, öğretmenin, ebeveynin, komşu teyzenin-amcanın olmadığı bir mecrada birebir ilişki kuruluyor olması, kimliklerin gizlenebilir olması riski arttırıyor.


Siber zorbalık üzerine çalışan Ybarra ve Mitchell, 2004 yılında yaptıkları araştırmada siber zorbalığa ve mağduriyete yatkınlıkla ilgili faktörler belirliyorlar:

  • Günde 3 saatten fazla internet kullanımı,

  • İnternet kullanma konusunda kendilerini yeterli görmeleri,

  • Ebeveynleri ile duygusal bağlarının yetersiz olması,

  • Okul içinde de saldırganca davranışlar sergilemesi ya da saldırgan davranışlara maruz kalıyor olmaları.

Bu faktörler siber zorbalık yapan ya da siber zorbalığa maruz kalan ergenlerin belli kişilik özelliklerine sahip olduklarını düşündürüyor. Bu demek ki, siber zorbalık ya da mağduriyet sadece internetten dolayı ortaya çıkmıyor. Aslında var olan kişilik özellikleri uygun koşullarda belirginleşiyor, ifade edilebiliyor. Bu anlamda da zaten saldırgan eğilimli bir kişilik denetimsiz alanda daha rahat hareket ediyor, saldırılara açık olan kişilik yapısındakiler daha ağır darbeler alabiliyor.


Bu noktada gençleri korumak için üç farklı yapıya sorumluluk düşüyor.


İlki, ebeveynler. Ebeveynlerin ergenlerle kurdukları ilişkilerde 'demokratik ebeveyn' tutumunu belirlemesi son derece önemli. Bununla ilgili daha önce yazdığım "Ergenler Siber Zorbalıktan Nasıl Korunur?" başlıklı yazıda bilgi paylaşımında bulundum.

Gençleri siber zorba ya da mağdur olmaktan korumak için sorumlu olan ikinci yapı okullar.


Özellikle uzaktan eğitimin temel eğitim örüntüsü yerine geçtiği bu dönemde okullara uzaktan ders verme dışında çok daha fazla sorumluluk düşüyor. Bir rehber öğretmenin, rehberlik saatinde derse girip çocuklara "İnterneti ders ve ödev dışında kullanmayın." demesi gerçekle uyuşmuyor, yeterli olmuyor. "Oynayacak bahçe, gidilecek sinema, dolaşacak zaman, eğlenecek arkadaş var da, biz mi yapmıyoruz?" sorusuna yanıt veremeyeceklerdir.


Okulların aileleri ve çocukları siber zorbalığın ne olduğu, korunma yolları hakkında eğitsel bilgiler vererek bilinçlendirmesi çok önemli. Siber zorbalığın hukuki boyutlarından, yaptırımlarından bahsedilmesi siber zorbalığı engellemek adına etkili olacaktır.

Devamında öğrencilerine öfke kontrolü, problem çözme becerileri, empati yeteneklerini geliştirmek adına uygulamalar yapması hem bireysel gelişimi destekleyici hem koruyucu bir etki yaratır. O zaman gerçek bir rehberlik servisinden bahsedilebilir.

Ergenleri siber zorbalık ve mağduriyetten korumak için sorumlu olan üçüncü yapı ise pandemi yönetiminin karar mekanizmaları ve veri sağlayıcıları. Millî Eğitim Bakanlığı ve Bilim Kurulu önerilerinde, uygulamalarında, kararlarında ergenlerin gelişimini mutlaka göz önünde bulundurmalı. Bu gençlerin geleceği yaratacak bireyler olduğu fikrinden bir saniye uzaklaşmadan gündelik yaşantı düzenlemelerine gidilmeli.


Ergenlerin gelişmekte olan yeni bir nesil olduğu, sağlıklı gelişimleri için ihtiyaç duydukları psikolojik süreçlerin en az akademik eğitim kadar önemli olduğunu hatırlamakta fayda var.


Bağımlılık Dergisi'nde yayımlanan "Corona Günlerinde Uzaktan Eğitim Bağımlılık Gelişiminde Bir Risk Oluşturur Mu?" başlıklı yazılarında Elçin Balcı, Hasan Durmuş ve Leyla Sezer bu konu ile ilgili bilimsel soru ve kaygılarını ifade ediyorlar.

Uzaktan Eğitimin sürekli olarak uzun saatlerde haftanın beş günü devam etmesinin çocuklarda, ergenlerde internet bağımlılığını ortaya çıkarabileceğini vurguluyorlar. Aynı zamanda gelişimi devam eden bedenin sürekli ekran karşısında kalmasıyla duruş bozukluklarına neden olabileceğini ifade etmişler. Bu kaygılarını uluslararası kriterlerle, araştırmalardan elde edilen bulgularla açıklamışlar.


Ders günlerinin seyreltilmesini ve ders saatlerinin daha kısa olmamasını alınabilecek önlemler olarak gösteriliyor.

Şu anda özel okula giden bir çocuk sabah 09.00'dan öğleden sonra 15.00'e kadar ekran başında ders dinliyor. Devlet okullarında bu süre bir saat kadar daha az. Bazı özel okullar bu süreyi etütlerle hafta sonunu da kullanarak arttırıyor.


Bir ergen en iyi hâl ile hafta içi her günün ortalama 6 saatini ekran karşısında geçiriyor. Bunun üzerine ödev yapma süresini de eklersek günde minimum 7 saat ekran ile karşı karşıya. Haftada en az 35 saat yapıyor.


Bir de üzerine eğlenmek, sosyalleşmek için ekranı günde en az 2 saat kullansa -ki bu çok iyimser bir rakam- hafta boyunca 14 saatte böylece ekran kullanmış oluyor. Toplamda en iyi hâli ile 49 saatini ekran karşısında geçiyor.


Yukarıda Ybarra ve Mitchell'in araştırmasında siber zorbaların da mağdurlarının da günde en az üç saat internet kullandığını saptadıklarını yazdım. İnternet bağımlılığı içinde üç saat tehlikeli sınır. Bu haftada sadece 21 saat yapıyor. Bizim çocuklar şu anda bunun iki katının üstünde internet kullanıyor. Tehlikenin farkında mısınız?


Özel okul velilerinin, ödediği ücretlerin karşılığını alma isteği, özel okulların ücret politikalarını sabit tutma isteği ile ders saat ve günleri azaltılmaya gidilmesi mümkün olmadı. Düşük ücret kısıtlamaları ile var olan denge sürdürülmeye çalışılıyor. Bu ders saatlerinin ve günlerinin beş gün olmasının görünen yüzü. Durum sadece özel okul-veli arasındaki çekişmeden kaynaklı değil.


Daha derinde, pek de farkında olmadığımız başka bir problem kaynağı var: Müfredat


Müfredatı bir yıl içinde tamamlanması gereken konu miktarı gibi özetleyebiliriz. Okullar, öğretmenler aynı zamanda müfredatı yetiştirmekle tamamlamakla yükümlüler.


Şayet müfredat üzerinde bir değişikliğe gidilmez, pandemi koşulları göz önüne alınarak yenilenmez ise problemin çözülmesi mümkün değil.


Bu kadar olumsuz etkisi var, uzaktan eğitimde devam zorunluluğu da aranmıyor, varsın girmesin derse, diyen veli çözümü bulmuş olur mu?


Hayır.


Sürekli açıklanan ve iptal edilen sınav takvimine tabii kalan/kalacak çocuğu uzaktan eğitim zararlı diye geri çekmek mümkün değil. Kaldı ki, bu çocuklar o eğitime dahil olmazlarsa bütün gün ne yapacaklar? Pandemi sürecinin ardından nereden devam edecekler?


Uzaktan eğitimin tüm bu sorunlu alanlarına ek olarak gençlere uygulanan sokağa çıkma kısıtlaması var.

Hafta içi internet üzerinden ilişki kuran genç, okulun ardından biraz dinlenip dışarı çıkmak istese imkânı yok. Hafta sonunu da evde geçirince hiçbir şekilde enerjisini boşaltamıyor, üzerindeki baskıdan uzaklaşamıyor.


Bir de bunun üzerine aile içi ilişkileri, şiddeti, sorunları, ekonomik geçim sıkıntısını, uzaktan çalışmanın etkilerini ve yetişkin kaygılarını ekleyelim. Maalesef ki, hanelerin çoğunda gençler bu etkilere yedi gün yirmi dört saat maruz kalıyor. Nasıl bir gençlik yarattığımızın farkında mıyız?


Esnaftı, lokantaydı, market zinciriydi, alkol satışıydı derken ülkenin genç nüfusuna olan etkiyi ne zaman fark edeceğiz?


Son bir yıldır bu koşullara maruz kalan gençlerin beş yıl sonra, on yıl sonra bu ülkenin yetişkinleri olacağının farkında mıyız? Bizleri nasıl bir toplum yapısı bekliyor?


Pandemi biterse, bitebilirse toplum olarak çok ayrı bir sürecin içine gireceğiz. Bittiğinde bireysel, ilişkisel birçok problem sosyal alanlara çıkacak, yaygın ilişkiler içine girecek. Bugünlerde alınan kararların, uygulamaların önlem olarak çözüm olarak görülmesinin dışında yarattığı birçok negatif etki olacak. Farkında mıyız?


Kısıtlama, kapanma bir yana acilen çocukların gelişimi için daha yapıcı, destekleyici adımlar atmak, bir an önce uygulamaya geçmek gerekiyor. Çocukların sosyalleşmesine, sokağa çıkmasına, akranları ile yüz yüze ilişki kurmasına olanak sağlayacak çözümler bulmak gerekiyor.


Bu konuda da Milli Eğitim Bakanlığı ve Aile Sosyal Hizmetler Bakanlığı'nın ortak bir perspektifle hareket etmesi gençlerin, çocukların fiziksel, duygusal ve bilişsel sağlıkları için hayati önem taşıyor.


Comments


bottom of page