top of page
Yazarın fotoğrafıDenizCan

İlkelere Bağlı Kalmak Mı, İşini Görmek Mi?

Toplum olarak içinden geçtiğimiz döngüde sıkı değişiklikler yaşıyoruz. Bu değişiklikler aslında yaşamımızı hem bütünsel olarak algısal düzeyde hem günlük yaşamda ilişkilerimizi, ilişki kuruş biçimlerimizi etkiliyor.


Tüm bunlar içinde eskiyen ne varsa bırakılmaya ve terk edilmeye zorunlu hale geliyor. Böyle bir kopuş doğal olarak Elde Var Hüzün dizelerini hatırlatıyor. Atilla İlhan’ın bu şiirinden birkaç dizeyi hatırlamak değişimin çanlarını da duymaya yardımcı olabilir.


“hayat zamanda iz bırakmaz

bir boşluğa düşersin bir boşluktan

birikip yeniden sıçramak için

elde var hüzün”

Atilla İlhan


Değişimin ilk sinyalleri ve belirlenimi pandeminin ortasında başladı. O dönemde bizler daha çok evlerde kapalı zaman geçirdiğimiz için değişime biraz geç giriş yaptık. Ve burada hemen herkesin en büyük yanılgısı pandeminin sıkıntılı günleri geçtiğinde her şeyin yeniden eskisi gibi olacağına dair bir umut ve inanç besliyor olmalarıydı. İnsan zihni hemen her zaman zamanın geçtiğini ve geçerken de değişimin gerçekleştiğini kabul etmekten uzaktır. Bu tutum sürdürünce bazen insan bazen zaman galip gelir. Aslında kimin galip geldiğinden çok gerçek olan tek şey hayatın dolu dizgin aktığı ve akarken de yanına aldıklarını cinsiyete, yaşa ya da etnik kökene göre seçmediğidir.


Hayat her zaman sadece kendisi ile uyumlu olanı, kendi varlığını aktarabildiğini barındırır. Bunun dışındaki oyunu dışına ittirir. Bu ittirişi bir akarsuyun üzerinde biriken çalış çırpıyı bir kenara ittirmesi ama yine de belli bir süre suyun üzerinde tutmasına benzetebilirsiniz. Hayat bir akarsu olduğunda bile kendinde biriken çöpe de nezaket içinde yaklaşır.

Belki de bu hali kendi gücüne ve yoğunluğuna dair farkındalığından gelir.





Peki insan, insanın kendi gücüne dair olan algısı ve farkındalığı nasıldır?


Bu farkındalık bu yazı içinde bizim için oldukça önemli. Burada oluşturduğu benlik algısı ile psikolojinin konusuna giriyor. Bu algı ile günlük ilişkilere, yaşama karıştığında da edindiği tavır ve tutumla sosyolojinin konusuna giriyor.


Ülkemiz insanı bir bütün olarak kendine yönelik algısı sürekli haksızlığa uğradığı, çaresiz olduğu, korunması gerektiği yönünde ve aynı zamanda da mutlu olamadığı, olamayacağı inancı ile dolup taşıyor.

Tabii ki, bu algıyı tek başına yaratmıyor. Bir bütün olarak medya kanallarından gerek televizyon haberlerinden, gerek gazete haberlerinden aktarılıyor. Dikkat edin, çoğu televizyon kanalında haberleri anlatanlar, videoların seslendirmesini yapanlar sürekli bağırarak, sanki karşılarında anlama kapasitesi dar bir kitle varmış gibi anlatıyorlar. Hatta bazı haberleri öyle bir sunuyorlar ki, sanki anlattıkları bizim ülkemizde yaşayan bizler değilmişiz de, uzaylılara dair en enteresan haberi yapıyormuş gibi bir tutum içindeler.


Bu tavır ve davranışlar aynı zamanda okuldan çocuğunuzla ilgili olabilir, işyerinizde size yönelik olabilir. Bu davranışlarla karşılaştığınızda bir süre sonra çocuğunuzu hiç tanımıyormuş ya da yaptığınız işi hiç bilmiyormuş gibi hissedebilirsiniz. Aslında bu yönetimi elinde tutmak isteyenlerin size yönelik olarak geliştirdikleri pasif şiddet davranışıdır. Bunun içinde kullandıkları en iyi teknik sizi dışlamak/yalnızlaştırmaktır.


İşler bu noktaya geldiğinde yalnızlaşan birey yönetilmeye açık hale gelir. Bu yalnızlığın ardı doğal olarak güçsüzlük ve çaresizlik hissidir. Devamında ise yaşamda istediklerini yaşayamayan insanlar haksızlığa uğradıkları düşüncesi ile dolarlar.


Bu düşünce bazen yaratıcıya karşı bazen hayata karşı bazen arkadaşa bazen eşe bazen aileye yönelik olur. Kime yönelik olduğunun çok fazla bir önemi yoktur çünkü kime yönelik olursa olsun bu düşünceye inandığınız da ortaya çıkacak olan davranışlar bellidir.


İlk önce öncelik verdiğiniz yaşam alanına dair bir değersizleştirme işi başlar. Gerek yok, anlamsız, boş işler, yapacağımda ne olacak gibi işi gereksiz ve önemsiz hale getiren bir bakış açısı oluşur. Devamında bu başı boşluğun yarattığı yere öfke dolar.


Öfke ortaya çıktığında almaya yönelik olan davranışlar da bundan beslenir. Öfke ile istediğini almaya çalışmak nezaketten ve alma vermenin yarattığı takdirden uzaktır.


Ne demek bu?


Bir işi gerçekleştirirken özensiz olmaktır.

Bir iletişim içerisinde saygısız davranmak, basite almak, önemsememektir.

Bir hedefe giderken her yolun mübah olmasıdır.


Önemli olan tek şeyin almak ve sadece almak olmasıdır. Yolculuğu es geçmektir. Yaşarken hissedilen acının, mutluluğun, keyfin, kederin hislerinden uzaklaşmaktır. Bu da tatmini olmayan bir yaşam demektir. Tatmin olmak için acıyı da çekmek, yokluğu da yaşamak, keyfinde de demlenmek gerekir.


"Yaşamak şakaya gelmez,

büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın

bir sincap gibi mesela,

yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,

yani bütün işin gücün yaşamak olacak."

Nazım Hikmet


Pandemiyle birlikte hızla yayılan bir akım ortaya çıktı. Her şeyi en kısa yoldan, en basit haliyle elde etmek. Yaşamın temeline saygısızlık olan bu yaklaşım bütün insanlığı tembelliğe ve insan olmanın değerinin dışına sürükleyen bir hal olarak ortaya çıktı. Oysa, şimdi yaşam eskisinden çok daha ciddi ve sert koşullar altında sürüyor. Pandemi için evlere kapandığımızda fark edilmeyen değişim buydu. Şimdi de üzerine hiç konuşulmayan ve sanki ekonomik kriz geçerse her şey normale dönecek algısı da insan zihninin uyuyakalmasına neden oluyor.


Bugün şu anda göremeseniz bile yaşam içten dışa doğru çok hızlı ve dinamik bir değişimi yaşıyor ve bu böyle devam edecek.

Değişim ortaya çıktığında mutsuzluk ve hayal kırıklığı yaşamamak için yaşama ve yaşamın kendi değerlerine nezaket içinde yaklaşmak ve ilişkiyi bu zeminden sürdürmek gerekiyor. Bugünlerde hemen her şey ve herkes size bunun tersini dahi gösterse yaşamın temeli emek, sabır, disiplin ve inançtır. Bu nezaket içinde almayı ve vermeyi sürdürmenizi sağlar.


Bu döngünün sonunda alacağınız ise hak ettiğiniz olacaktır.


Hak hakikattir. Hakikat değişmez.


Okumayı İhmal Etmeyin:


Ücretsiz abone olarak bireysel, ilişki, çift ve aile danışmanlığı konusunda yayınlanan her yazı için kısa bir mail alabilirsiniz.




Deniz Can kimdir?


Sitede yayınlanan yazıların yazarı.


Bireysel & İlişki & Aile Danışmanı.


Uzman Sosyolog.




Yayınlarımı dinleyebileceğiniz platformlar:






YASAL UYARI: Sayfada yer alan sağlık ile ilgili bilgiler yalnızca eğitim amaçlıdır ve bir sağlık uzmanı tarafından uygulanan tıbbi tedavinin yerini alması amaçlanmamıştır. Bilgilerin okuyucunun durumuna uygunluğunu belirlemek için mutlaka uzmana danışılmalıdır. Bu sitede yer alan yazıların tümü bana ait olup telif hakkı yasası ile korunmaktadır.

Kommentare


bottom of page