top of page

Sırrın İfşası


Serüvenlerle dolu bir yolculuk yaşam. Her yeni gün yeniden açılan sayfalar, üzeri çizilen tamamlanmış görevler. Yarına kalan, ertelenmiş, yetişememiş işler arasında azıcık soluklanmaya fırsat bulduğumuzda ortaya çıkan boşluklar.

 

Sahi, bazı işler sadece iç sesimizi susturmak için mi var? Onları biz yaratıyor olabilir miyiz? Kulaklarımızı patlatan sessizliğin içerisinde kalmaya tahammül edebiliyor muyuz? Ya tahammül sonradan gelişen bir duygu mu? Öyleyse, neden kayboluyor ara sıra?


Tahammülümüzü azaltan kendi sesimiz mi, dış ses mi? Sabrın sonuna gelinen nokta, nerede başlıyor, nerede bitiyor? Sanki sabır tatmin ile ilgili. Biz hep tatmin olmak için sabırlı olmamız gerektiğine inanıyoruz. Tam tersi ise ne olur? Tatmin olduğumuz zaman sabırlı olabiliyorsak, ki bu bütün filmi tersine çevirir. Görüntü nasıl yansır ekrana? 


Hayatımda sabır gösteremediğim çok zaman oluyor. İçimde bir şey tepiniyor, tepiniyor ve en sonunda bom! Bir şey patlıyor. Öfke gibi ama, öfke değil. Bağırmak gibi ama, bağırmak değil. Tüm öfkemin kendimle ilgili olduğunu keşfettiğim günden beri düşünüyorum. Öfke dışarıdan gelmiyor, dışarıdan gelen harici koşullar bambaşka şeyler ama öfkemi açığa çıkarıyor. Öfke tamamen tatminsizlikle ilgili. 


Tatminsizlik ise kendini ifade edememekle ilgili. Kendini ifade edememek kocaman bir değersizlik duygusu yaratıyor. 


Değersizlik nereden geliyor? Değer sonradan kazanılan bir duygu mudur? Değerli hissetmek, değerli olmak, değerlilik diye bir sürü şey okuyor, bir sürü ilişki deneyimliyoruz. 


Değer dediğimiz durum tamamen özümüzde. O kaynaktan gelen, içimize tezahür eden ve dış dünyada anlam bulmak için çırpınan bir oluş hali. SIR. En büyük ödülümüz sırrımızı ortaya çıkarabildiğimizde geliyor. Çünkü o büyük bir tatmin, bir bütünlük hissi katıyor. 


Peki, değerlilik bizde her zaman var olan bir duruma işaret ediyorsa, nasıl oluyor da ortaya çıkmıyor? Bizi bu kadar zorluyor? İşte burada devreye dış mihraklar giriyor. İçimizdekini hayata sunabilmemiz hem kendimizi hem hayatı daha da anlamlı kılabilmek için dış mihraklarla kurduğumuz ilişki bizim için önemli. 


Bir tohum düşünün. Kapalı. İçinde milyarlarca katkı sunabilecek bir öz barındırıyor. Özün ortaya çıkabilmesi için ekilmesi, sulanması, bakılması, sevilmesi gün be gün emekle, sevgiyle, şefkatle açmaya yüreklendirilmesi gerekiyor. Bunlardan birisi eksik kaldığında tohum bir bitki dahi olsa çiçek açamıyor, meyve veremiyor. Şayet kendine beslenecek başka bir kaynak bulabilirse işler değişir. Bu kaynak bazen bakıcının değişmesi olur, bazen de kökünü saldığı bir yerden tüm ihtiyacını karşılayabilmesi olur. 


İlişkilerimiz de bizim için tüm olarak bu işlevi görür. Kurduğumuz ilişkiler, hayatımıza giren insanlar içimizdeki sırrın ortaya çıkmasına yardımcı olan kişilerdir. Evet, her zaman güzellikle olmuyor. Buna acıdan beslenmek diyoruz. Yokluktan, öfkeden, korkudan beslenebilir insanlar. Sevgi ve şefkati bulamadığında başka kaynaklara çekilebilirler. Eğer ki, sizi beslemeyen bir ilişki içerisindeyseniz korkuya, acıya, öfkeye çekilmeniz olasıdır. Bu ilişkiler ailenizde de olabilir, sonradan da gelişebilir. Esas olay ailede başlar her zaman, gerçek sevgi ve şefkat deneyimini aile içerisinde ilk çocukluk yıllarında yaşamışsanız buradan devam edebilirsiniz. Tökezleseniz bile bildiğiniz, hücrelerinize dolmuş olan sevgi ve şefkat sizi ayakta tutabilir. Dayanıklı kılabilir. 


Geçmişte her ne olduysa oldu. Bugün içinde olduğunuz ilişkilerinize bakın. Sizi destekliyor mu? Destekliyorsa nasıl destekliyor? Sizi öfkeye, kırgınlığa çeken kim? Bu bazen bir nesne bile olabilir. O nesneli durumlar da ilişkilerin sembolik yansımalarıdır. Çok sevdiğiniz, emek verdiğiniz ama verdiklerimize karşılık gelmeyen ilişkilerinize bir göz atın. Hala neden orada duruyorsunuz? Orada sizi besleyen nedir? 


Damlaların doldurduğu yer sadece ana kaptır. O damla sizi nasıl dolduruyor? İçinizde açığa çıkmayı bekleyen kocaman bir Tanrı parçacığı var. O parçanın ortaya çıkmasını kim, nerede, nasıl engelliyor. Bulun onu. Yerinden sökün çıkarın. Tıpkı kanserli bir hücre gibi yok edin. O sizin sistem akışınızı engelliyor. Enerjiyi blokluyor ve SIRRIN açığa çıkmasını engelliyor. O hücreyi bulup yerinden çıkarana kadar gerçek bir tatmin, değerlilik hissi beklemeyin. Bu dünyadaki cennetinize başka türlü giremezsiniz. 


Bazen tüm dengeyi yerine getiren sevgiyle söylenen bir ELVEDA kelimesinde saklıdır. Cesaretinizi toplayın, vedalaşın. Kim bilir, belki sizde onda aynı çeldirici görevini, aynı blokajı oluşturuyorsunuz. Herkesi kendinizden, kendinizi herkesten özgür bırakın. Kendinizi yaşamın özüne açın. O'na açılın, O sonsuz sevgi ve bilgelik kaynağıdır. Hepimizde, her yerde tezahür eden sadece ve sadece O'dur. Alın, görün, tanıyın, koklayın, tadına bakın. Yaşadım diyebilmek için... 


bottom of page