top of page
Yazarın fotoğrafıDenizCan

Yalı Çapkını İnceleme: Bölüm 12

Bölümün başı da sonu da aynı vurgu üzerine kuruluydu: Vicdan, dürüstlük.


Ülke olarak Goblin Modu, Gaslighting kavramlarını konuşurken dizinin bu bölümünde tam da bunlarla çakışması ilginç değil mi?

Ferit’i bir parça goblin modunda da görebiliriz. Seyran’ın yaşadığını gaslighting içinde de değerlendirebiliriz. Şayet buralara gitmeye pek de ihtiyacımız olduğunu düşünmüyorum.


Halis Ağa’nın temel insanı değerlere sahip çıkan ve erdemli yaşamaya çalışan bir insan olduğunu cebimize koyalım, yola öyle çıkalım.


Baktığımızda, ne kadar da güzel değerleri savunuyor: Vicdan, dürüstlük ve dürüstlük karşılığında gelen özgürlük ve haklar. Bölüm başında bunu Ferit’e vaat ederken bölüm sonunda Seyran’a vaat etti.


Özgürlüğün olmadığı yerde dürüstlük olur mu?


Özgürlüğün olmadığı yerde vicdan olur mu?


Olamaz gibi duruyor.


Ancak ve ancak özgürlük vaadiyle dürüstlük ve vicdan satın alınabilir. Aslında Halis Ağa’nın da yaptığı bu.




Dün final sahnesinde Ferit’e atılan tokat izleyicinin yarısından çocuğunun içini rahatlattı. Büyük ölçüde deşarj olma, rahatlama hissi uyandırdı. Neden?


Bu hafta boyunca bir kadının altı yaşından itibaren ailesinin onayıyla pedofiliye maruz kaldığını öğrenmiş olmamız buna büyük etken.


Toplumun çoğunluğunun artık sosyal hayattaki uyumsuzluğa, haksızlığa, güvensizliğe duyduğu tepkiyle temel insani değerlere olan ihtiyacının artmış olması başka bir etken.


Kendisine yapılan haksızlıkların bir şekilde cezalandırılmasını isteyen insan sayısının her geçen gün artıyor olması bir başka etken. Tabii, burada haksızlığın telafi edilebilme ihtimalinden uzaklaşan ve gittikçe kendi hakkı olanı alamayacağına inanan insan sayısının artıyor olduğunu da gözden kaçırmamalıyız.


Yukarıdaki etkenler birleşince Ferit’in yüzünde patlayıp onu yere yıkan tokat birçok insanda anlık bir rahatlama hissi oluşturdu.

Peki, Ferit’in dürüst olmasını beklemek, istemek, talep etmek gerçekçi mi?


Bir insanın dürüst olması, olabilmesi için öncelikle kendini güçlü hissetmesi gerekir. Ve gelebilecek zarardan korunacağından emin olması gerekir.


Gerçek yaşamda da aile üyelerinden birisi dürüst değilse bu onun kötülüğünden, sorumsuzluğundan, bencilliğinden kaynaklanmak dışında aslında güçsüzlüğünden ve korkaklığından gelir.


Ve dürüstlük de vicdan da aile egemenlerinin kendi varlıklarını, güçlerini korumak için satın aldıkları ideallere dönüşür. Tıpkı, dün Seyran’ın çok dürüst, cesur gibi görünerek gerçeği söylemesi gibi…


Bu tür kapalı aile yapılarında da dürüstlük ancak iktidar sahibi olan kişiyle uyumlu değerlerin, yaşam amaçların varsa yaşanılabilir, ortaya çıkarılabilir. Bunun dışındaki aile üyeleri dürüstlüğü kabul etmeyen vicdanların cezalandırılmasına maruz kalır.


Bu anlamda Halis Ağa’nın beklediği ve isteğinin gerçek dürüstlük olmadığının farkında olmak gerekiyor. Ve bahsettiği vicdan da saf ve kabullenici bir vicdan değil. Kendi değerlerini iyi, güzel ve yaşanılır gören bir vicdandan söz ediyor.


Bu anlamda Halis Ağa’nın insan yaşamına ait olması ve uğrunda yaşanması gerektiğini öne sürdüğü vicdan ve dürüstlüğün aslında bunlar olmadığının farkında olmamız gerekiyor.


Halis Ağa’nın dürüstlük olarak bahsettiği değerin otoritenin kabul edeceği, onaylayacağı itirafçılık, özel hayatını deşifre etme ve kendini cezalandırılmaya açık hale getirme iken vicdan olarak öne sürdüğü bir insanı kendi değerlerine uygun olarak yargılamak, eleştirmek, küçümsemek ve hatta gerekirse şiddet uygulamak olduğunun farkındalığı çok önemli.


Bu anlamda etrafınızda ne kadar çok böyle otoriter konumda olan insan olduğuna da göz gezdirebilirsiniz.




Bölümün diğer yanlarında Ferit’in şiddet uygulayan tavırlarını izliyoruz. Odayı dağıtması, Pelin’in üzerine gitmesi, gazeteciyi dövmesi, Seyran’ı suçlaması, Abidin’i azarlaması, Seyran’ın eski sevgilisini yumruklaması gibi davranışlarını izliyoruz. Bu bölümde Ferit’te dizinin diğer bölümlerinde önünü arkasını düşünmeden duygularının esiri gibi davranan kadınlara benzer seçimler yapıyor. Yani, insan zihnini yine güçsüzlük içinde duygularının esiri oluyormuş gibi gösteriyorlar ya da duygularına uygun yaşamak güçsüzlük ve yanlış tercihlermiş gibi görünüyor. Tüm bölümlerde mantığı yenen duygular öfke, arzu, içgüdü ve istemek.


İnsan mantığın gücüyle duygularını, duygularının gücüyle de mantığını besleyebilir. Dizide bir tane buna uygun karakter yok. Esas problemde burada başlıyor zaten, dizi içinde dengeli ve sağlıklı hiçbir karakterin yer almıyor. Hemen hepsinin hayatında bir yerlerde dengesizlik, güçsüzlük, acizlik ve yanlış kararlar almak var.


Oysa, insanların çoğu yaşamlarında doğru kararlar alabilecek yetiye ulaşabiliyorlar. Neden bütün karakterler bundan yoksun? Bu soruyu sorarak bir sonraki bölümü bekleyelim. Bakalım, neleri normalleştirip neleri gerçek anlamlarından uzaklaştırıldığını izleyeceğiz.










Comments


bottom of page