top of page

Yalı Çapkını İnceleme: Bölüm 11

Bölümün başlarında Ferit’in içerlemelerine ve kadınlar arasında sekmelerini izleyerek başlıyoruz. Dizi yaratıcıları için oldukça başarılı bir girişim. Popülerlik zayıf halkaları olan genç kızların hayran olduğu Ferit’in etrafından kadınlar eksik olmuyor. Hatta, o bardaki kadın karakter Ferit ile ilişki yaşama konusunda oldukça iddialı.


Ferit’in yine müthiş ahlaki yargı dolu bakışlarıyla “Seninle işim olmaz” diyen haline dahi aldırmadan yakınlaşmakta ısrarlı. Tabii, Ferit’e hayran ve onun gibi bir erkeği kafasında idealleştiren sevgili genç kadınlarımız için Ferit’in onayladığı, takdir ettiği kadın tarzında olmak elzem hale geliyor!


Ahhh, bu toy gençlerin zihinlerindeki taze arzu, istekleri kullanma ihtimali de olmasa toplum mühendisliği nasıl yapılacak?

Biraz Ferit olarak önümüze getirilen, genç kadınları hayranlıkla ekrana kilitleyen Mert Ramazan Demir’in fiziksel özelliklerine bakalım. Sonuçta onu o role fiziksel özellikleriyle de karakteri tamamlayabilmesi için seçtiler.



Mert Ramazan Demir dış görünüşü ile daha çok İç Anadolu erkeklerini andırıyor, değil mi? Belki bir ihtimal biraz da Doğu ve Güney Doğu Anadolu bölgesindeki erkekleri andırıyor. Mesela Batı bölgesinde, Trakya’da, Akdeniz’de böylesine kara kalın kaşlı erkekleri bulmak oldukça zor, hatta yerlisi için imkansızdır. O halde bir parça da olsa bu erkek karaktere hayran olan kitlenin İç, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesindeki genç kadınların yoğunlukta olduğundan söz edebiliriz.


Zaten tavır ve üslup olarak da Ferit bizlere daha çok bölgenin erkeğini gösteriyor. Gece dışarı çıkmasına itiraz eden Seyran’a “Mal bu, istediğimde çıkarım” repliği ile yanıt vermesi o bölgedeki erkek yaklaşımına daha uygun. Ne yazık ki, bu tarz travma temelli ve mafya ilişkilerini anlatan dizilerde bu kişilik özelliklerine sahip erkekler çekici, karizmatik olarak kabul edildi. Tabii ki, burada kadının teslimiyetçi olmak isteyen yanının ön plana çıkması buna olanak sağlıyor.


Bu dizide dişi yanın teslim olma isteğinin dışında bir kadın tipi gösteriliyor bize, Seyran teslimiyetçilikten daha çok dirençli ve bağımsızlık peşinde koşan bir kadın. Hatta bu özelliği ile Ferit’in “Mal bu, istediğimde çıkarım, sana mı soracağım” repliğine yanıt olarak “Her şeyi bana soracaksın, nasıl ben sana soruyorsam sen de bana soracaksın” diyerek yanıt veriyor.


Bu gerçek hikâyede beni düşündüren bu kadar kapalı, kadının bu kadar ezildiği bir ailede yetişmiş, para ve statü karşılığı gelin edilmiş Seyran nasıl oluyor da bunu söyleyecek özgüvende oluyor?


Ve tabii, şunu da sormadan duramıyorum:


Gerçek hayatta bu tür bir evlilikte gelin kadın böyle bir yaklaşım sergileyebilir mi?


Bu tür bir evliliği bırakın, gerçek hayatta kadının bu kadar değersiz görüldüğü bir aile kadının böyle bir çıkışının karşılığında alacağı şey ne olur?


Benzer bir sahne Seyran’ın annesi ile babası arasında da görülüyor. Annesi geçen bölümde tavayla dolabı kırdığı için babası korkup kendi başına da böyle bir şeyin geleceğini düşünüyor. Tabii, bunu çok açık belli etmese de Seyran’ın annesine olan tavrı değişiyor.


Burada öğrendiğimiz iki mesaj var:


Bunlardan ilki, kadın kendi hakkını ararsa alır. Gerekirse şiddet uygular.


İkincisi ise şiddet uygulayanı ancak karşı saldırı ve şiddet uygulayabileceğini göstererek durdurabilirsin. Savaş tamtamlarının çaldığı bir dünyaya nasıl da denk gelmiş bu sahne, çok şaşırtıcı.


Biz daha farklı yaklaşabiliriz belki. En azından ilişkiler ve kadın ekseninde. O zaman şunu soralım:


Acaba kadın şiddete karşılık şiddet uygulamanın dışında başka bir çözüm yolu bulabilir mi? Mesela en baştan teslimiyetten uzak durmak gibi bir şansı olabilir mi?


Bu sorunun yanıtının evet ya da hayır gibi tek bir doğru yanıtı yok. Bu sorunun yanıtının doğruluğu ancak kadının statüsü, geliri ve içinde bulunduğu ailenin kültürel yapısı ile belirlenebilir. Bu anlamda bir kadın tek başına şiddet davranışının kendisine yöneltilmesinde belirleyici etken değildir. Tamamen de pasif değildir. Zaten önemli olan bu dengeyi tutturabilmek ve bu kıvraklığı sağlayabilmekte.


Sonuçta tüm ilişkiler kendi ritminde partnerli danstır.



Bu bölümde bolca ideal aile mesajlarını görüyoruz. Tabii ki, en başta ailenin kültürü ve yapısı için kendini ve yaşamını kısıtlama var. Bu konuyu da Ferit’in magazin haberinin içine düşmesi ile işliyoruz.


Babası kahvaltı sahnesinde masada şunları söylüyor: “Biz daralınca kendimizi neden dışarı atmıyoruz?”


Öylesine idealist bir baba repliği gibi duran bu sahne doğru mu? Ferit’in babasının tam karşısında kim oturuyor kahvaltı sofrasında?


İfakat!


Bingo!


Aldık mı mesajı; Aile düzenini bozmadan kendine rahatlatacak ilişkiler kurabilirsin.


Biraz daha derine götürelim işi, zaten dizinin başından itibaren bunu izliyoruz. Burada izlediklerimiz ve duyduklarımız birleşince şöyle bir şey çıkmıyor mu? Aile seni kısıtlıyorsa, yaşam tarzına müdahale ediyorsa ve sen olmana izin vermiyorsa aileye boyun eğ, aile yapısını sürdür ama kendi istediğini de yapmaya devam et. Acaba bu bizi aldatmaları, metresleri, kumaları yani çok eşli bir aile yapısını meşru kılmaya götürüyor olabilir mi?


Bu bölümde yavaş yavaş Seyran eş rolüne doğru gidiyor, hem de baskıcı hesap sorucu eş. Ve aynı zamanda magazin haberi için ilk başta Ferit’e yardım etmeyi de kabul etmiyor. Ferit bundan da çok üzülüyor, ağlıyor. Yazık, Ferit yine haksızlığa maruz kaldı.


Ferit’in zaten özgürce yaşamasına izin vermediler, zorla evlendirdiler, şimdi de aile olarak çocuğun hayatının tamamına çöküyorlarken bir de yanına Seyran ekleniyor gibi… Bana hesap vereceksin çıkışları… Pelin ile ilgili olayı anlatırken “Ben senin eşinim bunu nasıl anlatırsın” çıkışı ile Ferit daha da eziliyor.


Biraz daha bu sahneleri izlediğimizde Ferit’in yapacak olduğu her aldatmayı, her fevriliği kabul etmeye başlayacağız gibi duruyor.


Haydi hayırlısı bakalım. Şu Ferit’in sırrı neymiş onu da bir öğrenirsek, o zaman kötülüğünü daha kolay kabul etmeye başlayacağız.




Zaten Seyran’da bir gece önce bekaret sorgusuna atar yaptığını ve orada rencide edildiğini, sınırlarının ihlal edildiğini unutmuş görünüyor.


Hatırlasa da, o da diziyi izleyen diğer tüm genç kadınlar gibi Ferit’in cazibesi karşısında geri çekiliyor.


Bölümün sonlarına doğru Seyran'ın Ferit'in cazibesi karşısında dayanamayıp onunla yakınlaştığı bir sahnede Ferit'in kabulüne uygun bir Seyran izliyoruz. Ferit’e diyor ki; “Ben böyle bir şey yaşar mıyım?” Bir önceki bölümde cinselliği yaşamak istemediği için eski sevgilisi ile yüzleştirilmesine geçmiş yaşamımı sorgulayamazsın temelinden çıkış yapan Seyran, bu bölümde birden bire namusunun sorgulanmasına kızan Seyran oldu.


Evlilik öncesi cinsellik zinhar namuslu bir kadının hayatında olamaz! Seyran gibi akıllı namuslu bir kadın da aslında cinsel hayatının iki erkeğin dudakları arasında masaya yatırılmasından değil de, ona evlilik öncesi cinsel ilişki yakıştırması yapılmasından rahatsız olmuş. Böyle bir şeyi ancak ve ancak Pelin gibi güçsüz, aciz genç kadınlar yaşar.


Zaten Pelin bu bölümde Ferit’in annesinden ayar alıyor. Öğreniyoruz ki, Pelin’in bu kadere razı olması gerekiyor ama, o Ferit’i bırakma güçsüzlüğünden dolayı razı olamıyor. Yani Pelin, güçsüz, aciz ve aşk ile acizliği artmış bir karakter olarak çıkıyor yine karşımıza.


Oysa Pelin, neden Ferit’in annesinden hesap sormuyor? Neden anneye “Sen bizim ilişkimizi bile bile bu evliliğe neden izin verdin? Bu nasıl anneliktir?” diye sormuyor.


Bir de Pelin’i sevdiği adamı ve ilişkisini haklılıkla sahiplenirken göremiyoruz. Pelin neredeyse bu ilişkiyi yaşadığı ve sevdiği adamı bırakamadığı için utanç içinde olması gereken bir kadın.


Seyran’da Pelin ile bu anlamda hiç empati kurmuyor. Neden olduğu bilinmez bir şekilde Seyran en başından itibaren bu ilişkide hep Pelin’i suçlu buldu. Evli bir erkekle ilişki yaşayan kadın her zaman yuva yıkıcı olarak görülüyor. Pelin, Seyran kadar suçlayıcı olabildi mi Pelin’e? Seyran, bu evliliğin Pelin’in mutlu ilişkisini bozduğunu ya da sevdiği adamla arasında girdiğini düşündü mü hiç? Bundan dolayı suçluluk hissetti mi?


Aslında başka bir soru da sorabiliriz: Neden her iki kadın da Ferit’i ve onun ailesini seçiminden dolayı yargılamıyor, suçlamıyor, eleştirmiyor? Neden bu evlilik bu genç insanlar tarafından normal gibi kabul ediliyor? Ve ikisi arasında hemen gizli bir rekabet gelişmeye başlıyor?


Bunlar senaryoda yer almadığı gibi, Pelin evlilik bozucu ya da ilişki mağduru olarak taksi ile evine dönerken Seyran, ablası ve Ferit o sırada mutlu mesut moda tasarımcısında elbise satın alıyorlar.


Mesaj ne olabilir?


Ailesi olanlar mutlu, keyifli iken aile kurmayı ıskalayanlar yalnız kalır mı?


Bu dizi de anlatılan “gerçek” olaylar olunca bunları soracak ihtimalde kalmıyor, değil mi?




Son olarak Halis Ağa ile Hattuç’un bitmeyen aşklarına da değinelim. Bu bölümde ikisinin kavuşamamasından dolayı çektiği acıyı, kederi izledik yeniden.


Birleşememeleriyle ilgili ilginç ve üzerine düşünülmesi gereken bir diyalog vardı aslında ekranda.


Hattuç:


“Zaman da vardı, mekân da vardı, imkân da vardı, lakin ne yoktu bilmiyorum, yıllardır cevabını bulamadığım soru bu.”


Halis Ağa:


“Kader yükünün altında ezildim, bir şey olamadıysa bu nedendir.”


Hattuç:


“Bu cümleyi kırk yıl bekledim Halis.”


Bu aşkın hikayesini öğrendiğimizde bu diyalog daha anlamlı olacak elbette. Her şeyin mümkün olup da bir şeyin olmaması ancak ve ancak bireylerin seçimlerine bağlı değil midir? Bunun kaderle ne ilgisi olabilir? En azından şimdilik verilen bilgiyle bunun üzerinden yapılandırılan kader anlayışının ancak çaresizliğe götürdüğünden söz edebiliriz.


Oysa bireyin iradesinin ve seçimlerinin kaderi değiştirdiği gerçeği aşk için her zaman tek doğrudur.


Yine aklımda bir soruyla bu bölümü bitirdim. Böylesine tutkuyla, derin bir bağlanma ve aşk duygusu yaşayan Halis Ağa, çocukları neden görücü usulü ile aşksız bir evliliğin içine itmiştir?

bottom of page