Biliyorum, yaşamının kesintisiz akmasını istiyorsun.
Biliyorum, mutluluğun senin hakkın olduğuna inanıyorsun ve ekliyorsun özgürlükte olmalı.
Ah şu, kötüler olmasa. Çığırtkanlıklarını salmasalar etrafa, rahat bir nefes alsan.
Ah şu insanlar, kör gözleri sağır kulakları ile hiç durmadan baştan aşağı süzenler… Ömrünü ağırlaştıranlar...
Oysa hafif bir kanat çırpışıyla uçabilir insan yaşamı boyunca.
Bunca tökezletme, bunca acı neden?
Ufacık bir karıncanın bile yaşam hakkı varken seninkini görmezden gelenlerin iki parmağı arasına sıkışansın şimdilerde.
Karıncanın bile kanatlısı varken senin kanatları yok mu sahiden?
Ayakları yerde başı göklerde olamaz mısın? Hiç mi inanmadın masallara?
Kendine nasıl inanacaksın, onlar sana inanmıyor ki, değil mi?
Kocaman, patlayacak bir yalan balonunu izlemek seninki. Balonun patlama sesinden korkan kulakların sessizliklerini ses sayıyor.
Kalbini katılaştırmaya çalışanlara inat sen olmaya cesaretin olacak mı?
Belki etrafında milyarlarca görünmez peri ile dolaşıyorsun, onlar görmüyor diye yok mu olacaklar?
Belki karnında uçuşan kelebekleri serbest bırakacak bir çimenlik arıyorsun. Bir bıraksan o kelebekleri uçuşacaklar usulca sakinden, toprağı göğü karıştıracaklar. Dolu dizgin bir ahenkle evreni rengarenk yapacaklar.
Değerlerini göstermeye cesaretin var mı?
Anlamayacaklar belki. Duymak, dokunmak istemeyecekler ama sen yine de kendin olup onlara meydan okuyabilecek misin?
Belki kırıp dökecekler boylu boyunca düşlerini. Bir kristalin dağılışına tanık olacak sessizliğin. Ve sonra boynu bükük bir çocuk gibi köşeye sineceksin. Söylemedin ya hiç, sözlerin uçup gidecek dilinden. Gözyaşı bile dökülmeyecek kendinle arana koyduğun mesafeden.
Yüreğinde sakladığın şefkati, merhameti, sınırsız hoşgörüyü sunabilecek misin ebem kuşağının dalgalı geçişleri gibi yoksa kırılıp incitilmeyi kendine yoldaş yapıp küsecek misin kelebeklere, çiçeklere ve kanatlı karıncalara?
Nedensiz, sebepsiz neşenin kahkahalarına teslim olabilecek mi bedenin? Yoksa, yoksa seni uzun gecelerin karamsarlığı, geleceğin belirsiz korkulu izdüşümleri mi teslim alacak? Hani öyle sıradan, hani öyle içine kapanık, daimî bir umutsuzluk ve boşluk içinde geçip gidecek mi günlerin?
Kaybolma korkusunun eşiğinde iken zihnin bir el uzansın diye bekleyip kendini görmezden mi geleceksin? Ya gelmezse o el, hiç uzanmazsa bir yardımseverlik şirin gözlerine, unutulmuş şiirsel düşlerine?
Ne olacak onca hayal onca umut, hepsi çöp mü yoksa?
Hepsi çocukluğunun esrik düşlerinde öylesine gelip giden, boş zamanlarında sıkıntıdan kurtulmana mı yardımcıydı?
Hiç inandın mı sen kendine? İnsanlara inanmaktan öte inandın mı insanlığına?
Sana nasıl anlatsam hücrelerindeki mutlak gücü? Biyolojiye mi başlasam, sonra felsefeye geçip ulu kaynaktan mı devam etsem?
Sana nasıl anlatsam da açılsan saçılsan göğe bir bayrak gibi, hiç durmadan dalgalansan…
Sana, seni nasıl anlatsam da uyandırsam.
Bir karınca nasıl taşır kendinden büyük olanı? Nasıl uçar aşk ile bir kelebek?
Hiç düşündün mü?
Bir kere duymak istediklerini kendine söyleyebilsen, en azından o cesareti gösterebilsen.
Hiç susmasan ve hep kalbinin yankılanmasına izin versen.
Duvarlara çarpsa da senden yankılananlar yine sana dönecekler.
O gözleri kör, kulakları sağırların yarattığı duvarlardan sana dönecek kalbinden geçenler, işte sırf bu yüzden kendin olsan da içindeki cevherle yuğsan tüm yaşamını.
Keşke diyorum, biraz daha cesur olsan, biraz daha kendin olsan.
コメント