top of page

Yalı Çapkını İnceleme: Bölüm 6

Geçen haftadan bu haftaya geldiğimizde dizinin geçen bölümdeki yoğunluğundan ve dokusundan uzaklaştığı görülüyor.


Geçen haftaki bölümde izlenme oranının yükselmesi ile bölüm içi sürükleyiciliğin, merak düğümlerinin azaldığını yazmıştım. Bu hafta bir önceki bölümden de gerideydi ,sanırım izlenilecek bir dizi olduğundan emin olundu.



Aslında izleyiciye şu soruları sormak gerekiyor:


Bütün bölüm boyunca merakla izlediğiniz neydi?


Hangi olayın sonucunun nasıl olacağını kestiremediniz veya sonuç ile ilgili yanıldınız?


Ummadığınız bir olayla karşılaştınız mı?


Dizi karakterleriyle kendini özdeşleştiren, ortak bağlantılar kuran sıkı hayran kitlesi için öfke, nefret ve müdahale hisleri ile dolmuş olması ise muhtemelen.


Neden?


Bu haftaki bölüm ağırlıklı olarak izleyicinin duygularını harekete geçirici olaylarla doluydu.


Ve ne yazık ki, tetiklenen duygular aşk, sevgi ve şefkat değildi. Daha çok öfke, intikam, haklılık ve şiddet duyguları tetiklendi.


Bu duyguların hangi sahnelerde tetiklendiğine bakalım:


Seyran'ın babası kötü baba figürü olduğu gibi kötü, cahil, kaba, densiz, yüzsüz aynı zamanda da yılışık bir erkek figürü olarak ilk bölümden itibaren izleyicinin sevmediği bir karakter olarak ortaya çıkıyor. Her zaman yazıyorum, yeniden yazacağım: Bu tipoloji içine sığdırılmış olan erkek kadına şiddet uyguluyor. Dizide sürekli işlenen bu. Bu durum doğruluk payı içerse de, şiddet ve kadını geri planda tutma işi neredeyse tüm erkeklerin zihniyet yapısına yerleşmiş durumda.


Bu bölümde de Seyran'ın babası akşam gidilecek yemekle ilgili ablası ile konuşurken eşini aşağılayan bir sürü söz sarf ediyor. Eşi ise içerliyor ve sessiz kalıyor. Güçsüz kadının erkek karşısındaki çaresizliğine tanık oluyoruz. Bu izleyici kötü baba karakterine öfkelendirirken genel olarak tüm erkek ve haksızlıklara yönelik öfkenin tetiklenmesine neden oluyor. Gerçeği göstermek yerine seyirci duygularına yönelik yazılmış bir sahne gelip geçiyor.


Kötü baba bu sahnede kalmıyor. Eşi ile yaptığı konuşmanın hemen arkasından yemeğe birlikte gidecek olduğu abla rölündeki Suna ile yaptığı konuşma yeniden öfkenin tetiklenmesine ve hatta artmasını sağladı.


Zaten bu bölüm boyunca diğer bölümlerden çok daha fazla izledik kötü baba, kötü eş ve sorumsuz erkek karakterini.



Öfkenin tetiklendiği diğer sahneler ise daha çok Ferit ve Pelin'in içinde yer aldığı sahneler.

Ferit ile Pelin'in ilişkilerinin yıl dönümünü kutlamaya gidecek olması seyirci için öfkeye neden olacaktır.


Devamında yemeğin iptal olması seyirciyi mutlu edecek bir sahne iken Pelin'in aile yemeğine kayıtsızca gelmesi, "metres" olarak ortamda huzursuzluğa neden olması izleyiciyi daha çok öfkelendiriyor.


Tüm bunlara öfkelenen izleyicinin duygu dünyasına abla Suna su serpiyor. Her şeyden korkan ve kendine güvensizliği ilk bölümden kahveleri dökerek tescillenmiş olan abla Suna, tuvalette birden bire kaplan gibi Pelin'e saldırıyor. Pelin'in bu şekilde sıkıştırılması ise izleyiciye bir oh çektiriyor.


Tabii burada sevdiklerini korumak için şiddete sığınmanın mubah olduğunu görüyoruz. Bu gayet normal bir davranış olarak beliriyor, Pelin'e yapılacak başka bir şey yok... Kimse Pelin'in kendi sevgisine, ilişkisine, aşık olduğu adama sahip çıkmasını, onun için mücadele etmesini görmüyor, göremiyor çünkü dizide Pelin karakteri yan karakter olarak işleniyor, neredeyse dizinin dışına itiliyor. Ki muhtemelen Pelin bir süre sonra diziden çıkacak olan karakterlerden birisi.


İzleyici aynı zamanda Pelin ile Ferit'i izlerken Pelin'in yediği kazığı görmüyor, sevdiği adam tarafından yarı yolda bırakılışını görmüyor. Çünkü Pelin'in iç dünyası hiç gösterilmiyor, hayatındaki adam birden bire evlenip ondan uzaklaştığında onun yaşamında nasıl bir boşluk oluyor, izleyici bunu görmüyor.



Bunun yerine izleyici yüzsüz, arsız bir Pelin karakteri görüyor hem de metres olmasına rağmen hadsiz bir kadın görüyor. Buna benzer bir hadsizliği benzer şekilde İfakat'ın da yaptığını görüyor. İfakat de aslında metresi sayılabilecek olan Gülgün'e sıkça kafa tutmakta, onu ezmeye ve yönetmeye çalışmakta bunu da genel olarak erkeğin yanında yapmaktadır. Tabii bu durumda özellikle kadın seyirciyi öfkelendiriyor ve aynı zamanda da bu "kötü kadın" imajında yer alanlara saldırganlığı tetikliyor ve kadınlar arası rekabeti de tetiklemesi muhtemel bir hal alıyor.


Dizi boyunca işlenen ve zihinlere kazınan kadın sahnelerinin farklı boyutları da var elbet.


Mesela Pelin eğitimli, tek başına yaşayan, bağımsız, özgür bir kadınken erkek karşısında güçsüz neredeyse erkeğe bağımlı ve aile ilişkilerini bozan bir karakter. İyi ve sevilen kadın olan Seyran'ın mutsuzluğuna neden olanlardan da birisi.


İfakat yine yalnız, otoriter ve aile içinde diğer kadınlara göre daha güçlü, daha çok söz sahibi bir karakterken erkeklerle olan ilişkilerinde ahlaksız ve yuva yıkma potansiyeli olan bir kadın karakter. Bu bölümde İfakat'inde Seyran'ın mutsuzluğuna neden olanlardan birisi olduğunu gördük.


Gülgün ise az eğitimli, yumuşak, naif ve koruyucu bir anne olarak hem oğluna hem de gelinine koruyucu ve şefkatli yaklaşan bir karakter. Bu karakter ise aile değerlerini de kadınları da korumaya yönelik davranıyor.


Tabii ki Seyran ezilmiş, horlanmış, kabul edilmemiş ama aslında sevgiyi hak eden ve çok uyumlu, sakin bir karakter olarak karşımıza çıkıyor. Yaşadığı tüm olumsuz olaylara rağmen kendini korumuş ve güçlü kalmış bir karakter olarak izliyoruz onu, her ne kadar gücünü nereden, kimden aldığını anlayamasam da, senarist bizi Seyran'ın güçlü olduğuna inandırmaya çalışıyor.


Doğal olarak bu bölüm dışında dizide genel olarak iyi kadınlar ve kötü kadınlar ayrımı yapılıyor, tıpkı erkeklerle ilgili yapıldığı gibi. İzleyici algısına yönelik çok tehlikeli noktalar üzerinden yükseliyor bu ayrımlar. Ne hikmetse dizideki bütün eğitimli, güçlü kadınlar kötü rolüne diğerleri ise şefkatli, güçsüz rolüne giriyor.


Bu anlamda dizinin bu bölümünde kadınların eğitimine yönelik derinden bir bakış açısı oluşturulduğuna da tanık olduk. Zaten yukarıda yazdıklarımın sözlü hali İfakat'ın dudaklarından belli ölçüde döküldü ama tabii ki herkesin öfkeleneceği şekilde.


Bu bölümde eğitimle ilgili dikkat çeken sahnelere de bakalım.


Bunlardan bir tanesi Suna'nın çok akıcı Fransızca konuşması idi. O kötü baba kızlarına neden Fransızca dersi aldırmış onu dizinin başından beri hiç anlamamıştık. Bu bölümde bir parçada olsa anladık.


Kötü baba yemek babasında kızlarının eğitiminin aile içinde işe yaraması için olduğunu vurguladı. Tabii bu arada sular seller gibi Fransızca konuşan Suna yapacak olduğu göreve yardım için getirildi, herhangi bir profesyonellik yokmuş gibi, yaptığı için ücret karşılığı yokmuş gibi bir yaklaşım vardı, bu hem Suna tarafından hem diğer geniş aile üyleri tarafından gösterilen bir tavırdı.


Tabii şimdi denilecek ki, aile içinde para ilişkisinin olmaması daha iyi. Kimse şunu düşünmeyecek o masadaki tüm erkekler aile şirketinden oara kazanıyor, onların emeğinin aile şirketinde profesyonel ve maddi karşılığı var, bu hak fakat kadınınki ancak yardım olunca ortaya çıkabiliyor.


Kısaca kadının emeği zaten aileye ait, kendisine değil ve karşılıksızdır. Bence bu bölümdeki en büyük kancalardan birisi bu sahnede yatıyordu.


Ayrıca bu dizide hizmetçiler dışında tek bir çalışan kadın karakteri yok. Pelin biraz daha farklı bir karakter olsa da, onun da çalıştığını, para kazandığını görmüyoruz.


Tabii ki, devamında Seyran'ın üniversite hayallerinin suya düşmesi var. İzleyicinin öfkelendiği bu sahnede de işler biraz enteresan aslında. Verilen mesajlar gerçekten de, duygu dünyalarından da uzak.


İlk olarak, İfakat ile Ferit arasındaki konuşmada Ferit'in Seyran'ı savunurken kurduğu cümleler sanki okumanı kazanılan bir hak olduğuna vurgu yapıyor.


Ferit, Seyran ile ilgili Seyran o ailede o babayla büyümüş olmasına rağmen, ezilmişliğine rağmen güçlü kalmayı başarmış bir insan, diyor.


Burada iki noktaya bakmamız gerekiyor.


İlk olarak, insanlar güçlü doğup güçsüzleşiyor mu? Yoksa büyürken mi güçleniyor? Doğal hayat bize tüm canlıların doğuşta daha güçsüz sonradan güçlü olduğunu gösteriyorken tam analayamadığım yere yeniden geldik: Seyran gerçekten güçlü bir insan mı?


O kadar ezen bir baba ve ezikliğinden tek kekime edemeyen bir anne ile büyüyen Seyran nasıl güçlü olabilir? Sanki daha çok güçlü olmayı isteyebilir, bunu kurtuluş yolu gibi görebilir. Bu daha gerçekçi görünüyor.


Ferit aslında Seyran'ın okumasını desteklerken onun Pelin ile görüşmesine engel olması, eşitlik arayışına, eski sevgilisiyle görüşmesine sinirlenerek onu eve hapsedecek konuşmayı dedesiyle yapar. Ve ortalığa sahte evlilikten doğacak bir torun fikri çıkar. En acı yanı Ferit'in de aslında bu işe çok soğuk bakmamasıdır.


Burada son bir nokta olarak Ferit'in Seyran'a olan ilgisi ve beğenisi ile ilgili olan bir kaç kısıma değinerek yazıyı bitirelim.


Bu bölümde biz Ferit'in Seyran'ı beğendiğini öğreniyoruz.


Seyran'ın ablası Suna söyler bunu.


İsteme gecesi Seyran'ı seçmesi ve eski sevgiliyle kavga etmesi bunlara delil olarak sunulur.


Abla başka bir yerde de iki erkeğin Seyran'a verdiği değer yüzünden kavga ettiklerini söyler.


Oysa eski sevgili kaybetmiş olmanın hazımsızlığı içinde kendi egosu uğruna kavga etmekte, Ferit ise aile değerlerine ters düştüğü ve kendi konumunu korumak uğruna kavga etmektedir. Bunların hiç birisi Seyran'a yönelik sevgi değildir. Hatta bu yaşanılanlar Seyran'ın isteklerinin tam rersi iken sevgiden nasıl söz edilebilir? Görüp izlenen bencillik, güç ve otorite kavgasıdır ve bu kavga alma ve sahip olma hırsından beslenir. Bu anlamda özne durumunda olan erkeğin egosu ve isteği iken bu uğurda nesneleştirilen Seyran'dır.


Dizide bu sahneler ile birlikte Ferit'in Seyran'a olan ilgisi ile torun fikrine sıcak baktığı düşünelebilir. Oysa, Ferit Seyran'ı cezalandırma isteği içindedir. Seyran'ı eve kapatmanın yolu olarak görür çocuğu.


Kendini Seyran karakteriyle özdeşleştiren izleyici bu durumdan bir çıkış yolu bulmak için erkekleri kızdırmaması gerektiği, uzlaşı içinde hedeflerine yönelmesi gerektiği sonucunu çıkaracaktır. Zihin bir yandan her zaman çözüm üretmeye yöneliktir. Zaten altta bir yerde de kızan ve öfkelenen erkeğin şiddete meyilli olduğu mesajı veriliyor izleyiciye. Ferit'in bölüm başında Seyran'ın üzerine yürümesi, sıkça burnundan soluması, yumruklarını sıkması şiddete ramak kaldığını gösteriyor.


Tüm bunlar Türkiye'deki aile yapısı ve kadının konumu için geçerli olan noktalar, sorun şu ki, dizinin içinde bunun değişmesinin yolunun ne olduğu gösterilmiyor. Aksine gerçek bir hikaye yazısıyla bunun kader gibi algılanmasına neden oluyor.


Aynı zamanda bu örüntünün dışındaki yaşamlar dizi piyasasanın içinde yer almadığı için, aldığında da kötü karakterler olarak yansıtıldığı için izleyici daha çok yalnızlığa itiliyor. Sonuç olarak ise daha güçlü dizi piyasası, daha az eşitlikçi toplum, daha az özgür kadın ve daha fazla şiddet karşımıza geliyor.










bottom of page