top of page

Yalı Çapkını İnceleme: Bölüm 10

Bu bölümün giriş kısmında iki kız kardeşin Seyran ve Suna’nın terastaki konuşmasına baktığımızda bu durumla ilgili bir olumsuzluk yaşanacağını anlamak mümkündü. Yine de, konuşma ilham verir gibiydi.


Seyran, ablasına “Kader deyip boyun eğmedik. Elimizden ne geliyorsa inandık, yaptık, becerdik, teslim olmadık. Bugün kendimiz için, birbirimiz için bir şey yaptık, bunun arkası gelecek”


Ortada bir başarı varsa şayet bu gerçekten kadın dayanışması, kadın zekası, bilgeliği, emeği, direnişi ile mi kazanıldı? Bunu biraz hatırlayalım mı? Yoksa daha çok erkek şiddetinden erkek gücüne, erkek firiklerine ve imkanlarına sığınarak mı kazanıldı? Hatta hatırlarsanız, Seyran cinsel ilişki baskısına dahi boyun eğerek başarıya doğru ilerlemeyi seçmişti.


Kısaca beylik kutlama cümleleriyle dolu olan bu konuşmada başarıya, kazanca yapılan vurgunun aslında kadının gücü ile hiçbir ilgisi olmadığını görüyoruz.



Suna’nın eve dönüşünde de sevdiği, değer verdiği kişi için kendini kurban etme ve neredeyse ölüme razı olma gibi bir davranışı da sevgi, değer verme olarak izliyoruz. Çünkü Suna, kardeşine yük olmamak, mutluluğuna engel olmamak için sözüm ona o gaddar babaya dönmeyi seçti. Baba evine dönünce ise beklenen şiddet sahneleri belirmedi. Herhalde bu da bir başkasının iyilik hali için kendini feda etmesine karşılık yaratıcının ödülüydü.


Suna’nın kaçışı için Seyran’ı öldürecek noktaya gelen baba, nasıl oldu da Suna’ya sesi dahi yükseltmedi bunu ayrıca düşünmek gerekiyor belki de…



Bu bölümde de ortalığı kadınlar karıştırdı.


Suna’nın eve dönmesine sebep olan babasının Seyran’a saldırmasıydı. Babanın Seyran’a saldırmasına sebep olan ise annenin büyük sırrı ağzından kaçırmasıydı. Devamında kendisini kurtarmak için bir sürü riski göze alan insanların kendisi için yaptıklarını hiçe sayarak eve dönen Suna, Seyran ile Ferit’in Halis Ağa ve diğerlerinin karşısında suçlu durumda kalmasına neden oldu.


Annelerinin ve Suna’nın ortalık karıştıran, her şeyi bozan davranışlarına karşılık bu bölümde de evin otoriter ama şefkatli, koruyucu erkeği rolünde izlediğimiz Halis Ağa çözüm buluyor.


Kısaca bir kadının mağduriyetini (Suna’nın zorla evlendirilmesi) ve kadınların ortalığı karıştırmasını yine bir erkek çözümlüyor. Dizinin temel ilişki döngüsü sürekli olarak bu şekilde karşımıza çıkıyor. Kadın bozuyor, erkek düzeltiyor.


Bu bölümde İfakat’ın kendi değerini ev içini ve ilişkilerini kontrol etmek üzere tanımladığını anlıyoruz. Kahvaltı masasında bununla ilgili serzenişte bulunuyor.


Burada şu soru geldi mi akıllarınıza: Evlenmiş, reşit olmuş kişilerin kontrolü neden kendilerinde değil? Neden hala çocuk gibi yönetilmeleri gerektiği inancı var ve ilişkiler bunun üzerine kurulu?


Bu durum biraz da çocuk gelinleri hatırlatmıyor mu? Eş olmuş ama büyümemiş genç kızların kadınlık görevlerini yerine getirebilmeleri için evin yaşça büyük ve deneyimli olan kişiye bağlı kalmasına benzemiyor mu? Burada kadınlık görevi evi çekip çevirme, eşi cinsel olarak memnun etme, yetişkin erkeğin bakım sorumluluğunu üstlenme ve bir süre sonra annelik görevini yerine getirme kısmını da içeriyor.


Suna’nın durumuna Ferit’in karışması Halis Ağa tarafından kınanır. Kınanma sebebi ise kadına şiddetle ilgili olsa dahi aile içi meseleye karışılmasıdır. Bu zaten bizim toplumumuzda yaygın bir yaklaşım değil mi? Özellikle kadına şiddet söz konusu olduğunda, hemen her zaman her konuda fikri olan, eleştirmekten çekinmeyen kişiler ve birbirinin özel hayatı ile ilgili alabildiğine ileri geri konuşabilen kişiler nedense aile içi ilişkilere karışılmaması konusunda hemen her zaman hem fikirdirler.


Konuşmak serbest, yargılamak serbest ama karışılmak zinhar yasak! Hatta “Gerçek bir hikayeden uyarlanmış” olan bu dizide, sözüm ona gerçek olan bir aile hikayesinin terapist tarafından milyonların gözü önüne serilmesi de normal ama aile içi ilişkilere karışmak yanlış. Bu ve benzeri mesajlarla özel hayata saygılı olmak ile sosyal sorumlulukları yerine getirme arasında zihinler sıkça bulandırılıyor. Devamında ise faşizan söylemlere yer açılıyor.


İnsanlar ilk önce bunlara inandırılıyor. Ardından “Ben böyleyim, sen bana karışamazsın, beğenmiyorsan çek git” sözleri ortalığa dökülmeye başlıyor. Bu durumu aslında kadına yönelik şiddet üzerinden de sıkıca değerlendirmek gerekir.



Bu bölümde sürekli parasıyla her türlü soruna çözüm bulan, her istediğini para ile yaptıran Ferit’i izliyoruz. Bölüm boyunca üç dört kere benzer sahnelere denk geldik. Ferit’in annesinin ise oğlunun isteğini yaptırmak için kocasını yalan yanlış sözlerle fişteklediğini görüyoruz. Seyran’ın eski sevgilisinin işten çıkarılması için kocasına yalan söylediği sahneyi hatırlayabilirsiniz.


Bu sahnelerde de erkek parasıyla, sözüyle gücünü kullanırken kadın yine yalancılık üzerinden güç elde etmeye ve bu şekilde isteklerini yaptırma yolunu seçiyor. Ferit’in annesi, Ferit’in babasına neden gerçeği söylemiyor? Saklamasına ne gerek var ve bu tür bir yola giriyor, bunun temelini de göremiyoruz.


Final sahnesine doğru ilerlerken bu bölümde Halis Ağa biraz daha görünür olmaya başladı. Daha önceki bölümlerde Halis Ağa’yı sıkça yaşlılıkla ilgili konuşurken izledik. Bu bölümde de benzer bir sahne vardı. Halis Ağa bu kadar mal varlığı içindeyken, yeteneğini konuşturup İstanbul’un en zengin ailelerinden birisi olmuşken, evlenip çocukları olmuşken, torunları varken neden sürekli pişmanlık içinde izlenimi veriliyor?


Halis Ağa’nın tüm geçmiş muhasebelerinde pişmanlık ve yanlış yapmış olma düşüncesi yatıyor. Dizi içinde sıkça gençken yapılan hataların yaşlılıkta fark edildiği ve değiştirilemediği mesajına maruz kalınıyor. Dizinin izleyici kitlesinin yine gençler olduğunu gözetirsek bu tür mesajlarla gençlere geleneksel aile bağlarının güçlü olması, otoriter figürlere sığınma ve onların kararlarına bağlı kalmayı destekleyen, besleyen bir etki yaratıyor. Diğer yandan ise genç iken alınan kararların, yapılan tercihlerin çoğunlukla yanlış olduğu mesajı ile gençlerin bağımsız ve kendi merkezlerinde olmasının önüne geçilmeye çalışılıyor gibi duruyor.



Bu arada Halis Ağa ile ilgili başka bir durum ise Kazım ile arasındaki farkta yatıyor. Her iki baba da otoriter ve baskıcı ama Halis Ağa’da neden şiddet eğilimi yok, Kazım’da var? Kazım fiziksel şiddeti kullanmaktan çekinmiyor iken Halis Ağa’da neden böyle bir eğilim yok? Temel olarak ikisi de üç aşağı beş yukarı aynı eğitim seviyesine sahip, aynı kültürel değerlerle büyümüşler ama ikisinin şiddete yaklaşımı birbirinden çok farklı, bu durum nasıl oluyor? Bunu da anlayamıyoruz dizi içinde. Köklü ve zengin aile olununca mı şiddete eğilim azalıyor? İki aile arasındaki en büyük fark bu.


Final sahnesinde yeniden namus kavramına dokunularak bölüm bitirildi. Tabii buraya gelmeden önce Sessiz film oynadıkları bölümde Seyran’ın Ferit’e kur yaptığını ve Ferit’in bundan etkilendiğini izledik. O sahnelerde Seyran’ın da bu etkilenmeden mutlu olan hali vardı. Fakat iş gerçek cinselliği yaşamaya gelince Seyran, Ferit’i kabul etmiyor. Örüntü olarak kadın davetkar halleriyle erkeği kendine çekiyor ve ardından da cinselliği kabul etmeyerek erkeği saldırganlaştırıyor.


Her ne kadar devamında Seyran’ın ağzından namus arayışına ve sorgusuna dair “karışamazsın”, “sorgulayamazsın” gibi sözler dökülse de, aslında izlettirilen ve gösterilen kadının tahrik ettiği ve sonra da kaçındığıdır. Tabii, şu kısmı ayrıca sorgulamak gerekir:


Seyran ne kadar açık fikirli olursa olsun bu kadar muhafazakâr bir aile büyümüşken evlilik öncesi cinselliği yaşamanın normal olduğunu savunur mu? Savunur ise kültürel olarak aktarılabilen hiçbir değerin olmadığını ve muhafazakâr ailelerin işlevsiz olduğu sonucuna varabiliriz. Bu da dizinin temel yükseliş noktasında kendisine ihanet etmesi anlamına gelir.


Bu bölümde diğer tüm bölümler gibi izleyiciye doyumu yüksek bir izleme kalitesi sunmaktan uzaktı. Aslında bunun da başka bir duruma hizmet ediyor olma ihtimali yüksek, boşluklar oldukça karakterleri ve yaşamları daha çok yargılayacak, kınayacak eleştirecek zamanlar oluyor. Sonuçta haz almak için diziyi izliyorsunuz, merak ediyorsunuz ve dizi bir türlü ilerlemiyor, bu durumda istediği hazzı alamamış olan insan zihni ise saldırmaya odaklanıyor. Dizilerin bu kadar uzun olması belki bu anlamda bilinçli bir seçim bile olabilir.





Bu boşlukların izlerken benim içinde çok olması ile düşündüğüm üç şey oldu:

İlki, Halis Ağa, Ferit’ten neden torun istiyor? Ferit zaten torun.


İkincisi, Ferit neden bazı sahnelerde eşcinselliği çağrıştıracak mimik ve el kıvraklıklarında bulunuyor? Özellikle Seyran ile yakınlaşma sahnelerinde?


Üçüncüsü ise, tüm kabalığına ve sürekli bağırmasına rağmen Kazım şiddet uygulayan erkek karakter olarak biraz fazla mı sempatik ? Özellikle konuşmalarındaki komik cümleler ile biraz sempati uyandırıyor olabilir mi? Mesela “Sen sağa iyi bak” gibi cümleler.


bottom of page