top of page

Başarılı Olmak İsteyen Kadın Neyi Öğrenmeli?

İş hayatında fırsat eşitliği, pozitif ayrımcılık gibi konular uzun zamandır tartışılıyor. Bazı kurumlar bu konuda duyarlılık bazıları ise ilgisizlik göstererek devam ediyor.


Psikoloji ile ilgili yazılar, sesli yayınlar, kitaplar, seminerler son dönemde “Sınır koyma”, “Sınır Koyma Bilinci”, “Nasıl Sınır Koyarsınız?”, “Sağlıklı Sınırlar Belirlemek” gibi konu başlıkları altında toplanıyor.


Duygusal sınırlar koyma, özel hayat sınırları, yaşam tarzı sınırları gibi birçok konuda hem öğreniyor hem tökezliyoruz. Sen bana karışamazsın düşüncesinin geldiği nokta birbirini uyaran insanlara gösterilen şiddette açık ve net olarak görülebiliyor.


Tüm bunların arasında kadının iş hayatında başarılı olması için sınır koymayı nerede nasıl kullanacağımızı biliyor muyuz?
Bugüne kadar tartıştığımız ve tartışmaya devam edeceğimiz iş hayatındaki ayrımcılık, taciz, ezme, baskılama gibi konuların dışında kadın beyninin bu işte bir payı olabilir mi?

Ezildiğimizde, görmezden gelindiğimizde dikkatimizi doğal olarak dışarıya yöneltiriz. Bu korunma ve hayatta kalma refleksidir. Dikkatimiz sürekli olarak dışarıda kaldığında da kendi içsel ihtiyaçlarımızı ve güçlendirmemiz gereken yanlarımızı göremeyiz. Evet, dış koşullar önemlidir ve düzenlemesi gerekir. Yine de kişi tüm bunlarla ilgiliyken ve haklarını ararken aynı zamanda kendi içsel kontrolü ve gücü üzerinde de yükselmesi gerekir.



Bu noktadan hareketle kadın beyninin yapısı ve iş hayatında güçlenmesinin nasıl mümkün olabileceği üzerinde duracağım.

Biyoloji, karakterlerimizin ve davranışlarımızla ilgili eğilimlerin temelini oluşturuyor. Fakat bunu kabul etmek ve bu durumu kontrol etmek yerine iki farklı yoldan gitmeyi tercih ediyoruz. Bunlardan ilki, tamamen hormonların ve biyolojinin bizi yönetmesine izin verip irade gücümüzü görmezden geliyoruz. İkinci yol ise biyolojik yapımızı tamamen görmezden gelip kendimize savaş açıyoruz.

Şayet biyolojimizin cinsellik gibi başka hormonlarımızı da etkilediğini ve bunların ilişki kuruş biçimi ve davranışlarımıza yansıdığının farkında olursak hem kendimizi yönetebilme becerimizi hem de biyolojik yapımızla barış içinde sevgi ve şefkat ilişkisi kurmamız daha mümkün olur.


İş hayatının tamamen rekabetçi ve eril aklın etkileri altında olduğunun farkında olmakla işe başlayabiliriz.


Biyolojik olarak kadın duyguları daha kolay anlar ve fark eder. Kadın beyni hormonlarından kaynaklı sezgiseldir. Ama kadının bu yapısı tamamen biyolojisine kısıtlı kalması anlamına gelmiyor.


Beynimiz her şeyden önce yetenekli bir öğrenme makinesidir. Buradan yola çıkarak hiçbir şeyin sabit olmadığını söyleyebiliriz. Bu bizim kendi gerçekliğimize hapsolmak zorunda olmadığımızı gösterir. Bu gerçekliği aşıp zekamızı ve kararlılığımızı hormonların yaşamımız üzerindeki etkisini değiştirmek için kullanabiliriz.


Kadın Mı Daha Yetenekli Erkek Mi?


Kadınlar genel olarak matematik ve bilim alanlarında daha az yetenekli görülür. Bu konuda genel bir kanı vardır.

2005 yılının Ocak ayında Harvard Üniversitesi Başkanı Summers yaptığı konuşmalarda şunları ifade ediyor:

“Görünen o ki insani vasıfların birçoğu -matematik ve bilime yetenek gibi- söz konusu olduğunda kadınlarla erkeklerin yetenekleri arasında fark vardır. Ve şu da bir gerçektir ki, bahsi geçen ya da geçmeyen vasıflar ve yönelimler kültür tarafından mantık çerçevesinde bilinmektedir”


Bu sözlere bu paragraftan baktığımızda bazı meslek kollarının ve iş hayatında başarının cinsiyete göre şekillenmesi gerektiği düşüncesine kapılabiliriz.


Kadın beyni inanılmaz yeteneklerle donatılmıştır; sosyal yetenekler, derin arkadaşlık bağları kurabilmek, yüzleri okumak konusunda neredeyse psişik bir kapasiteye sahiptir. Çıkar çatışmalarını ortadan kaldırabilme yeteneği vardır. Bütün bunların hepsi kadın beyninin yapısında yer alır. Kadınlar tüm bu yeteneklerle doğarken, gerçek olan çoğu erkeğin bu yeteneklerden mahrum olarak dünyaya geldiğidir. Erkekler de kendi hormonlarına uygun olarak başka yeteneklerle doğarlar.


Peki Harvard Başkanı Haklı Mı?


Kadınlar matematikte ve bilimde erkeklere göre daha mı yeteneksiz?



Son araştırmaların ışığında Başkan hem haklı ham haksız. Kızlar ergenlik yaşlarına bastıklarında yapılan araştırmalarla matematik ve bilim alanlarındaki kapasitelerinin farklı olmadığı ortaya çıkıyor. Yani ilk çocukluk döneminde kadın ve erkek matematik ve bilim konusunda aynı potansiyelde başarılı olma yeteneğine sahip. Fakat ergenlik ile birlikte ergen kızların beynine dolan östrojen ile işler değişiyor.


Östrojen kadın beynine dolmaya başladığında ortaya çıkan tablo çok tanıdık:

Saatlerce telefonda konuşma, arkadaşlarıyla alışveriş merkezlerinde buluşma yani iletişim yoğunlaşmaya başlıyor. Bu da matematik ve bilimin gerektirdiği çalışma tarzından uzaklaşma sağlıyor.


Kızlar daha ciddi ve yalnız çalışma gerektiren, insanlarla az iletişim içinde olunan konularda ilgilerini yitiriyor. Oysa, erkekler rahatça tek başlarına odalarına kapanıp saatlerce bilgisayar başında oturabiliyor.


Birçok kadının 20’lü yaşlarının sonunda kariyer değiştirme, meslek değiştirme isteğinin altında yatan bu temel hormonal davranış olduğunu araştırmalar gösteriyor.


Bir kadının gündelik teması, iletişim kurma isteği bir süre sonra çalışma hayatından, özellikle de tek başına çalışmanın gerektiği konulardan geri çekilme isteği uyandırıyor.


Buradaki temel sorunumuz şu:

İş hayatı ve kariyer günümüzde hala eril aklın ve kuralların içinde ilerlerken kadının kariyer başarısı yakalaması nasıl mümkün hale gelir?


İş hayatının rekabetçiliği içinde yapılabilecek tek şey çoğu zaman kapanıp tek başına çalışmaktan beslenir. İçinde bulunduğumuz iş koşullarında kadının üzerine ev hayatında, çocuk bakımında fazladan binen sorumlulukları bu yazının konusu dışında bırakırsak, ki onlar ayrı düzenlemeler içerir. Genellikle yine kadının bu konuda kontrolü alması gerekir.


Bir kadının başarılı olabilmesi için öncelikle kendi temel biyolojik yapısının farkında olması gerekir. Bu yapının kendisinde yarattığı çeldiricileri görerek kariyer başarısı için bunlardan uzaklaşması gerekir. Bunu da ancak sistemli ve programlı bir çalışma disiplini ile sağlayabilir. Sınırları bazen iyi ve güzel arkadaşlıklara, mutlu ve eğlenceli eğilimlere de koymak gerekir. Bu içsel kontrolün ve gücün artması anlamına geldiği içinde önemlidir.


İş hayatında sevgi ve şefkat çeldirici, özel hayatta güçlendiricidir. Şayet işler karışır ve özel hayatta rekabet devreye girerse cinsiyet ayrımı olmaksızın her bireyin düşeceği nokta başarısızlıktır.

Bu anlamda bir yandan kendi kariyeri için rekabet koşullarına uygun bir çalışma disiplini geliştiren kadının kendi biyolojik yapısını da gözeterek biyolojisinden gelen yakın, samimi, sıcak ilişkileri yaşayabileceği bir sosyal hayat arayışında olması gerekir.

Birçok kadın kariyerde başarılı olma gereksinimi içindeyken bu ilişkileri ıskalamakta bu da yalnızlık hissinin çoğalmasına ve artmasına neden oluyor. İhtiyaçları karşılanamayan her birey gibi, geri çekilme ve vazgeçme ortaya çıkıyor.


Tabi, bu noktada gözetilmesi gereken diğer bir noktada sevgi, şefkat ve iletişim ihtiyacını giderecek ilişkilerin hangi düzlemde, hangi ortamda kurulması gerektiğidir. İş yerindekiler çok doğru seçimler olmayabilir. Bu da ilişkilere sınır koymanın başka bir alanı olarak karşımıza gelir.


Okumak İsteyebilirsiniz:



Ücretsiz abone olarak bireysel, ilişki, çift ve aile danışmanlığı konusunda yayınlanan her yazı için kısa bir mail alabilirsiniz.


Deniz Can kimdir?

Sitede yayınlanan yazıların yazarı.


Bireysel & İlişki & Aile Danışmanı.


Uzman Sosyolog.



Deniz Can'ın yayınlarını dinleyebileceğiniz platformlar:







YASAL UYARI: Sayfada yer alan sağlık ile ilgili bilgiler yalnızca eğitim amaçlıdır ve bir sağlık uzmanı tarafından uygulanan tıbbi tedavinin yerini alması amaçlanmamıştır. Bilgilerin okuyucunun durumuna uygunluğunu belirlemek için mutlaka uzmana danışılmalıdır. Bu sitede yer alan yazıların tümü bana ait olup telif hakkı yasası ile korunmaktadır.



bottom of page