İlişkilerdeki çöküş belirtilerini özgürlüğe giden yol sayan çok kişi var.
Doğadaki hızlı bozuluşun sadece doğayı ve yaşam konforumuzu etkilediğini düşünüyorsanız biraz daha geniş bir perspektife ihtiyacınız olabilir.
Doğadaki bozuluşun bizim doğa ile kurduğumuz ilişkiden kaynaklı olduğunu yavaşça zorunluluklar altında kabul etmeye başladık.
Bazılarımız bunu önceden fark edip biraz daha doğa ile uyumlu yaşamaya başladı. Bazılarımız hala doğayı umursamadan kendi bireysel ihtiyaçlarını onun üzerinde tutarak yaşamaya çalışıyor. Yaşamaya çalışıyor diyorum, çünkü yarattığımız yaşamın artıklarından doğan sonuçlar buna izin vermiyor.
Yine de gittikçe artan bir kalabalık bu saldırgan yayılmacılıktan pek memnun değil. Bir kısım insan bundan geri çekilmeye daha küçük bir yaşamdaki gerçek mutluluğu, doyumu bulmaya çalışırken bir kısmı da yaratılmış olan sistem ile istediği yaşam arasında sıkışmış durumda.
Tabii, burada yaygın eğitimin hala bireysel başarı üzerine kurulu olması işlerin bir süre daha bu şekilde süreceğine işaret ediyor.
Değişimin ne hızla gelişeceğini doğanın sıkışmışlığa verdiği tepki belirleyecek.
Büyük bir çoğunluk da tüm bunları umursamadan kendi bireysel çıkarları üzerinden yaşamaya devam etme konusunda ısrarcı olmaya devam edecek.
Bu dönem içinde bireysel mutluluğa yeniden ulaşabilmek için yaşamların oldukça sadeleşmesi, sadelikten keyif alınması ve bunun aslında doğal yaşamın, özümüze uygun olan yaşam olduğunun fark edilmesi gerekiyor.
Bu süreç boyunca birçok kavramı yeniden değerlendirmemiz, incelememiz ve anlamlandırmamız gerekecek.
Şimdilik hırçın bireyselliğin ilişkilerimize nasıl yansıdığına küçük bir giriş yapalım. Yavaşça geliştirilmeye çalışılan ekolojik yaşam dönüşümünün ilişkilerimiz üzerinde çok fazla bir etkisi yok.
Çoğu insan henüz ilişkilerinin neden bozulduğunu, neden ilişki içerisinde mutsuzlaştıklarını bu açıdan değerlendirme bilincine erişmiş değil.
Aslında doğayla kurduğumuz ilişkiye benzer bir tutumla ilişkilerimiz içinde de karşı karşıyayız. Kendi kişisel büyüme hakkını, başkalarına direkt zarar vermediği sürece sonuna kadar kullanmaya hakkı olduğunu düşünen insanların içindeyiz.
İlişkilerdeki çöküş belirtilerini özgürlüğe giden yol sayan çok kişi var.
Benzer şekilde toplumdaki çöküş belirtilerini de özgürlüğe giden yol sayanlar var.
Çöküşe dair tüm belirtilerin sınırsız özgürlüğün hüküm sürdüğü bir topluma dönüşme süreci olarak yorumlayanların sayısı o kadar çok ki, içinde bulunduğumuz süreci bir geçiş aşaması sayma eğilimi bizleri körleştiriyor.
Oysa, ilişkilerin nerede, ne zaman, hangi istek ve arzular içerisinde çıkmaza girmeye başladığını gözlemlemeye, açık bir farkındalıkla görmeye cesareti olan tüm bireyler bunun ana kaynağını görüp anlayabilirler.
Birey kendini gerçekleştirme çabası içine girdiğinde genel olarak kendini diğerlerinden, bağlı olduğu insanlardan yalıtmaya ve ayırmaya odaklanıyor.
Yakınlarıyla, sevdikleriyle ilişkilerini, o ilişkinin hayatına kattığı anlamı göz önüne almayan her tutum ve davranış aslında kendi ayağına sıkılmış bir kurşun. Ama kimsenin bunu durup düşünmeye vakti olmuyor.
Sistemin yarattığı zaman sıkışıklığı içerisinde hayatın baharı geçmeden ulaşılmaya çalışılan rahat, konforlu ve başarılı yaşam kaygısı bunu düşünmeye izin vermiyor.
Bireyin problemlerinin sadece kendisini ilgilendiren şahsi bir mesele gibi düşünülmesi de insanları bunun içine sokuyor.
Oysa, kendini gerçekleştirme ilişkide olduğumuz insanların yaşam kalitesine negatif bir yönde etkide bulunuyorsa bundan yapıcı bir sonuç beklenemez.
Kendi en yüksek potansiyelini ortaya çıkarmanın anlamı bir başkasının bakış açısından ayrı olarak ortaya çıkmaz.
Potansiyelin ortaya çıkması, kendin olarak var olmak, her zaman için ilişkide olduğunuz insanların hayatında anlamlı ve güzel bir durum yarattığında değerlidir.
Nasıl ki, yaşam tercihlerimiz doğayı sıkıştırıyor ve geri dönüşü bizim üzerinde yıkıcı bir etki yaratıyorsa kendimizi gerçekleştirme tercihlerimiz de ilişkide olduğumuz insanların hayatını sıkıştırıyor, yıpratıyor ve hırpalıyorsa bunun da geri dönüşü benliğimizin daralması, sıkışması belki de yıkılması olacaktır.
Şimdilik bilinçlerimiz sadece sevgi üzerinden bir karar alma sürecine geçemiyor olsa bile, bize dönüşünün yaratacağı etki üzerinden kararlarımızı yeniden düşünebiliriz.
Zamanla sadece sevgi içeren karar ve eylemlere doğru ilerleyebiliriz çünkü mutluluk da sevgi de öğrenilebilen değerler.
Bu da bizim şansımız.
İlginizi çekebilecek diğer yazılar;
Commentaires