Psikolojinin ortaya çıkıp yaygınlaşması ile insan merkezli bir bakış açısı yayılmaya başladı.
Bu bakış açısı insanı temel alırken daha çok bireysel olarak kendini gerçekleştirme üzerinde durdu.
Carl R. Rogers 1961 yılında Kişiliğin Gelişimi isimli temel yapıtında “insanın gerçek kimliğine varabilmesi” için şu kriterleri saptamıştı:
· Dış görünüme itibar etmeyin.
· “Aslında şunu yapmalıydım” demeyecek şekilde yaşayın.
· Kültürel beklentileri yerine getirmekten kaçının.
· Başkalarının hoşuna gitme çabasından kaçının.
· Kendi kararlarınızı kendiniz verecek yönde gelişin.
· Bir süreç olma yolunda gelişin.
· Başkalarını kabul etme yolunda gelişin.
· Kendinize güvenme yolunda gelişin.
Bu ilkelerin ortaya çıkmasına neden olan aile içinde kurulan ilişkilerdi.
O dönemin çocukları ile yapılan çalışmalar çocukların kendi doğal halleri ile sevilmediği hissini ortaya çıkarıyordu.
Örneğin bir çocuk kötü, çirkin, öfkeli, kıskanç, tembel, kötü kokarak anne babalarının karşısına çıkarsa ebeveynleri tarafından kabul edilemez oldukları hissi ile doluyorlardı.
Bu nedenle çocuklar “sahte bir kendilik algısı” yaratıyordu. Bu şu demek, sevilmek için sevimli, temiz, uyumlu, hoş, sempatik ve özenli olması gerekiyordu. Çocuklar da bu özellikleri sevilmek için yerine getiriyor, böylece kabul edilme ve sevilme hissini yaşayabiliyorlardı.
Bu anlamda gerçek duyguların, isteklerin ve arzuların baskılanarak kabul edilebilir bir tablo çizerek yaşayan bireyler doğdu. Bu çocuklar yetişkinlik dönemlerinde çekingen, güvensiz bireyler olarak yaşıyor ve birçok psikolojik problemle uğraşmak zorunda kalıyorlardı.
Bu ilkelerin ortaya çıktığı dönemlerde yapılan terapi çalışmalarından elde edilen bu veriler, edebiyat ürünleri ve toplumsal yayın organlarıyla birlikte değerlendirildiğinde kişilerin büyük ölçüde toplumun beklenti ve isteklerinden uzaklaşması gerektiğini gösteriyordu.
Günümüzde bu etkileri devam ediyor. Bu tarzda yetiştirilen çocuklar ve bu şekilde yetiştirilmiş yirmi yaşını geçmiş bireyler var.
Tüm bunların aşkla, ikili ilişkilerle ne ilgisi var?
Bu dönemi insanlığın ergenliği olarak kabul edebiliriz. İnsanlar bu dönemde kendi varlıklarını ve benlik algılarını oluşturmak için diğer insanların beğeni ve onayından uzaklaşarak kendi iç dünyaları ile bağlantı kurmak ve bunu özgürce yaşamak için yukarıda yazdığım maddeleri gerçekleştirmeleri gerekiyordu.
Bu süreç tamamlandıktan sonra kişinin onay alma, takdir edilme beklentisi ortadan kalkar. Ortaya çıkan kendinin farkında olan ve diğerleriyle uzlaşma için taviz verme güdüsünden uzaklaşmış sağlıklı ilişkiler kuran, rahatça kendini ifade eden bir bireydir.
Ve sırada aşk temelli, sürdürülebilir bir ilişki kurma vardır.
İkili ilişkinin yetişkinlik döneminde sağlıklı olanı, içsel sürecini tamamlamış iki yetişkin bireyin birlikte kurduğu hayattır. Şayet ilişkilerinizde hala bağımsız olma ihtiyacı içerisindeyseniz ve kendinizi ilişkide olduğunuz kişi tarafından sımsıkı kuşatılmış, engellenmiş hissediyorsanız buna izin veren yapınız, durumunuz üzerine farkındalıklı bir bakış açısı geliştirmeniz gerekir.
Bazen de sizin bağımsızlık ve birey olma ihtiyacınız ilişkide olduğunuz kişinin size negatif yönde geliştirdiği bağımlılıklardan kaynaklıdır. Bu da kendinizi sıkışmış hissetmenize neden olabilir.
Böyle bir durumda bir an önce kaçıp kurtulma hissi ile dolarsınız ve seçimleriniz zamanla ayrılığı çağırır. Bu yönde ilerlemeye başlamadan önce gerçek benlik algınızın ne durumda olduğu ile ilgilenmeniz gerekir. Aksi halde, bir ilişkiden diğerine aynı döngülerle ilerleyen, aynı hüsranı yaşayan bir kişi olmanın ötesinde yalnızlık taşları ile döşenmiş bir yola giriyor olabilirsiniz.
Comments