top of page

İnce Bir Tül Gibi Örtüyor Kelimeler Gerçekleri

Güz yerleştikçe hayatlara içe çekilme isteği yükseliyor.


Sokaklar hoyrat, sokaklar canhıraş koşuşturma, sokaklar dolup boşalıyorlar.


Yavaşlamak, sakinleşmek, bir köşede oturup dinlenmek biraz gökyüzü, biraz rüzgâr ile demlenmek imkânsız gibi.


Yılın son güneşli günlerinde içine güneşi doldurmak, sevgisini şefkatini hissetmek zor gibi.


Sürekli bir koşuşturma, sürekli didinme, bitip tükenmeyen istekler, talepler.


Zorunluluklarla teslim olan istekler.


Yangında ilk kurtarılacakları zorunluluk görmen öfkeye teslim ediyor ellerini, parmak uçlarını.


Hayatın ritmi akıyor dolu dizgin yaşamına ama direniyorsun.


Ağaçta kalmış son yaprak gibi sıkı sıkı tutunmuş, bırakmamak için direniyorsun. Rüzgâr gittikçe şiddetlenirken sen yazı sürdürme peşindesin.




Sıkılıyorsun, içi dolu bir fıçı gibi patlamak dağıtmak istiyorsun önündeki engelleri.


Sorguluyorsun. Bildiklerine benzemeyen insanların yabancı yüzlerinde gözlerine kendi gerçeğini arıyorsun. İnandığın, sevdiğin, korumaya çalıştıklarını arıyorsun. Bulamıyorsun.


Bulamayacaksın belki de. Mevsim değişmiş, günler kısalmış, geceler uzamış. İklimler değişiyorken neyi, kimi arıyorsun?


Direndiğin nedir senin? Bulup da kaybettiğine inandığın kimdir?


Birçok insan, birçok yaşanılan o ya da bu nedenle geçip gitmiş... Boş ver onları. Sen şimdi neredesin? Kimsin? Yaşadıkların kime benzetti seni? Mutlu musun bu halinde?


Özlediklerini bekliyorsun, gelmiyorlar.

Yaşadıklarını özlüyorsun, tekrar etmiyorlar.


Geçip gitmişler selamsız sabahsız… Ayrılıklar, terk edilmişlikler girmiş nedenli nedensiz…


Çırpınıyorsun darmadağınık düşüncelerinin içinde, tutup yakalamak, korumak için. Kaçtığını, korktuğunu sanıyorsun ama ya hiç gelmemiş ya hiç gitmemiş olduğunu fark etmiyorsun.


Gördüğün, düşündüğün, hissettiğin şeyin aslında arayışının yanılsaması olduğunun farkında değilsin.


Senin sandığının aslında hiç senin olmadığı gerçeğini bilmek, görmek istemiyorsun.


Dualarla, şarkılarla uyutuyorsun gerçekleri.



Gerçeklik ki, çırılçıplak dökülecekken şehrin meydanlarına. Sen inadının, direncinin onu susturduğunu sanıyorsun.


Oysa o dolu dizgin, arsız apansız konuşuyor her yerde dilsiz kelimeleriyle.


Bir bayrak gibi dalgalanıyor şahitlik istemeden.


Görmüyorsun, konuşmuyorsun, dinlemiyorsun.


Yalnızlığın büyütüyor doğrularını, katı bir gerçekliğe dönüşüyor üzerine düşen gölgeler.


Oysa hakikatin gerçekliği yumuşak bir esintiyle gelip geçer. Peşi sıra dağılır bulutlar.


Sen bulutların gölgesine sığınmak istiyorsun.


Kavurucu sıcaklıkların ardı sıra bulutların serinliğine hasret bedenin.


Biraz yavaşlamaya, biraz sakinleşmeye hasret düşüncelerin, ellerin. Önümüz kış. Kış bir bilinmezlik şimdilerde ya, teslim olmak korkutuyor seni bu yüzden.


Bu korku karşı çıktığın her neyse seni ona dönüştürüyor. İnandığın ne ise onu büyütüyorsun apansız.


Bırak gitsin güneş, parıldasın yıldızlar. En azından gölgeler kaybolacak.


Belki karanlık bir kışta bir yıldızın izinde bulunacak yolun.


Bırak gitsin güneş. Yeni gün yeni mevsim yine güneşle doğacak nasıl olsa.


bottom of page