top of page

Kendini Derinliklerinde Ara, Bul

Yapabilirsen bunları, o zaman başlayacaksın, peşi sıra hayatının diğer alanları dengelenecek.
Fazlaları bırakmayı öğreneceksin. Vedalaşmayı yani…
Eksikleri tamamlamayı öğreneceksin. Almayı, yeniliğe açık olmayı yani…


Sakinsin. Telaşsız. Yeni bir günde cıvıldayan kuşlardan haberli, adımların sık ve kararlı.


Yapacağım, başaracağım diyerek başladın yeni haftaya, yeni güne.


İstediğin belli, yapacağın belli. Bulmuş olmanın yarattığı keyfi, neşeyi, coşkuyu yaşayabiliyorsun.


Bir şey oluyor, balon gibi sönüyor coşku. Yarıda kalıyor düşler, hayaller. Bir gün, belki de bir hafta şüpheye, korkuya teslim oluyor, yeniden.


İnceden, usul usul inen vazgeçme isteğine kaç kere teslim oldun? Ve ardından gelen pişmanlığı kaç kere yaşadın? Önce yanlış bir şeye başlamanın ardından başladığını bırakmanın pişmanlığı.


Kaç gün doluya koydun, boşa koydun hiçbir yere sığdıramadın kararsızlığını? Hangisi iyi, hangisi doğru, hangisi kötü, hangisi yanlış? Kaç kere düşündün? Bu sırada geçip giden zamanı ıskalamanın sarhoşluğuna tadı damağında.


Ertelemeler, bekletmeler, vazgeçmeler… İnce zayıf bir rüzgâr ile içine sinenler, büyüttüğün çelişkiler… Kurulamayan denklemler… Öngörülemeyen sonuçlar… Karşılıksız kalan zaferler… Sözsüz düşünceler ve söze dönüşen endişeler.


Durmadan yapılan ince hesaplar, durmadan planlanan ince işler. Vakti gelmemiş planlar, sözler incitirler. İçin için yer, bitirirler. Koca bir dehliz gibiler, hep peşlerinden sürüklerler. Takılırsan gidersin, ufacık bir korkuyu dev bir dehlize dönüştürüp içinde yolunu kaybedersin.


Bir dursan, bir dinlesen kendini. Bir hissetsen istediğini gerçekleştirdiğinde nasıl olacak hayatın? Gir içine, en derinlerine kadar tek tek gör, fark et, hisset. Zihnin sana neler söyler, neler resmeder?.. Bir utanmasan kendinden, bir baksan derinlerine.

Yola çıkmadan önce nereden geldi bu istek diye sorsan. Nereden başlayacağım yerine neden başlayacağım sorusuna yanıt versen.


İnanç diyorlar buna. Yaptıran, isteten, söyleten nedir? Bul, fark et, hisset. Değeri, hissi, inancı açığa çıkarmalısın. Ama öyle havalarda süzülen, konacak yer arayan bir düşünce değil. Bulduğunda bedenini sarsacak, titretecek, deli fişek atacak seni herkesin ve her şeyin önüne. Cesaretin var mı?


Bulduğunda belki varını, yoğunu ona adayacaksın. Öyle bir girecek düşlerine onu düşünmeden nefes alamayacaksın. O zaman sormayacaksın doğru mu yanlış mı diye. Sahi, kuşkularından bu kadar uzak olabilir misin?





Kendini bir amaca, bir hedefe adayabilir misin? Bu kadar büyük hayallerin olabilir mi?


Yoksa ufacık bir yaşamın içinde geçip gitsin mi ömrün? Öyle silik, öyle şekilsiz, öyle belirsiz…


Tüm bunlar için uzun uzadıya düşünmene gerek yok. Her nerede ne istersen iste, küçük ya da büyük fark etmez. Sözünü, düşünü, emeğini, zamanını adayabilir misin?


Yapabilirsen bunları, o zaman başlayacaksın, peşi sıra hayatının diğer alanları dengelenecek.


Fazlaları bırakmayı öğreneceksin. Vedalaşmayı yani…


Eksikleri tamamlamayı öğreneceksin. Almayı, yeniliğe açık olmayı yani… Bunları da planlamayacaksın kendiliğinden gelecekler, kendiliğinden gidecekler.


Önce bir amaç için su gibi akmaya izin vereceksin. Bazen usulca, bazen çağıldayarak.


Önce içindeki o bitimsiz, arsız arzuyu bulacaksın, konuşacaksın onunla. Onunla dost olacaksın. O zaman başlayacak hayallerinin, istemelerinin eşsiz zarafeti. Bir şölene dönüşecek hayatın, kimsenin bilmesine duymasına ihtiyacın olmadığı bir şölene.


Hazırsan kapat şimdi gözlerini, sal kendini derin bir nefesle kendi derinliklerine nedenini bul, arzunu bul. Her düştüğünde yeniden kapa gözlerini, yeniden nefesi çek içine ve kendini kendi derinliklerinde bul.

bottom of page