top of page

Yakınlar her zaman her şeye yeter mi?


Her birimiz hayatımızın belirli dönemlerinde inişler, çıkışlar yaşıyoruz. Büyük umutlarla başladığımız ilişkiler, projeler tökezleyebiliyor, tökezletebiliyor. Bir sorun yumağına dönüşebiliyor.


Sorunlar öyle bir hâl alıyor ki, nerede başlayıp nerede bittiği, neden kaynaklandığı gibi etkenlerle pek fazla ilgilenemiyor, göremiyoruz.


Öyledir ya, bir problem baş gösterdiğinde sizi içine öylesine çeker ki, mantıksal düşünme sürecinden, geniş açıdan bakmaktan uzaklaşırsınız.


Duygu yoğunluğu o kadar fazladır ki, olayın etkisinden çıkmak, yaşadıklarınıza anlam vermek oldukça zor bir hale gelir. Çoğu zaman da bu olayların etkisinden desteksiz çıkmak pek mümkün olmaz.


Çıkarsanız da çıkan kişi siz değilsinizdir artık.


Destek alma şansınız varken bunu reddetmek, desteği kabul etmemek başlı başına güç ispatına girer. "Tek başıma yaparım", "Tek başıma başarırım", "Ben her şeye yeterim" gibi düşünceler kendinize yardım etmekten çok kendinize zarar verir.

Onca hayal kırıklığınızı, incinmişliğinizi, kırılmışlığınızı tek başınıza çözümlemek ya da çevrenizdeki kişilerin keyfekeder yardımları ile aşmak kendinize olan saygınızın azalmasına, öz değerinizin daralmasına neden olur.


Oysa ister ilişkiyi sürdürmek için ister bitirmek için çözüm arayışında olun güvenilir kaynaklar daha konforlu daha rahat bir geçiş süreci sağlar.


Bizler her ne kadar romantik duygular içerisinde insanların bizi sevdiği, değer verdiği, dostlukların, akrabalıkların, arkadaşlıkların bize yeteceği inancında olsak da içinde bulunduğumuz yaşam tarzı, iktisadi ve toplumsal düzen buna elverişli değil.


Çalışma hayatı, toplumsal iş bölümleri en yakınlarımızdan almayı lüks haline getirdi.


Çoğu zaman birçok problem birbirimizden akıl alarak çözülebilecek durumda değildir. Her şeyden önce her birey özeldir. Her bireyin yaşam deneyimini yorumlaması kendine hastır. Bu anlamda başkaları tarafından reçetelenmiş hayatlarımız olması bize iyi gelmez. Bir süre sonra tıkanıklıklar başlar. Bu da bağımlı ilişkiler yaratır.

Bir konuya nasıl yaklaşacağınız, nasıl bakacağınız hakkında yeterli bir bakış açısı geliştiremezseniz her problem de akıl aldığınız, size reçete sunan o yakına geri dönmek zorunda kalırsınız. Problemlerinize, sorunlu alanlarınıza nasıl yaklaşacağınız ve nasıl yönetebileceğiniz hakkında bir farkındalık kazanıp bunu kullanmaya başlarsanız daha özgür, daha rahat, daha özgüvenli ilişkiler kurarak ilişkilerinizin kalitesini yükseltebilirsiniz.


Desteği neden dışarıda aramak zorundayız?


Ah, o iktisadi dönüşüm yok mu, hani şu Sanayi Devrimi dedikleri şey. Her şeyin suçlusu o!

Endüstrileşme bizleri hane içinde kapalı yaşayan, kendine yeten bireyler olmaktan merkezkaç kuvveti ile uzaklaştırdı. Tüm yaşam kalıplarımızı harici bir baskı ile değişmeye başladı.


Eski toplumsal sözleşmelerin, ilişki biçimlerinin, ilişki dengelerinin, cinsiyet kimliklerinin altını üstüne getirdi. Dışarıdan çatlatılan yumurta bize sunduğu nimetler kadar benlik algımızda ciddi sarsılmalar yarattı ve hâlâ o düzene bireysel yaşamlarımızda tam geçmiş değiliz.


Ekonomik kaynaklar dışarıdaki bir işyerine bağlı hale gelince yakın ilişkilerdeki iş bölümü yürümez oldu. Daha önce evin içinde üreten, tüketen haneler bunu sağlamak için dışarıya çıkmak, evden uzaklaşmak zorunda kaldı. Bu toplumsal ilişki düzeninde de evde kalıp ekonomik değeri olmayan işlerle uğraşmak değerini yitirdi. Bireylerin, özellikle kadınların, değerli olmak için iktisadi faaliyetin yeni biçiminde yer almaları gerekiyor. Bu da kadınların daha çok dış dünyaya açılması ve ev işi, aile içi sorumluluklarından uzaklaşması anlamına geliyor.


Kadın dış dünyada yerini buldu, bulmadı. O apayrı bir konu. Hâlâ son derece sorunlu. Burada fark etmemiz gereken başka bir şey var. Kadının dışarıya açılması ile geride kalan sorumlulukları göreceli olarak yine topluma pay edildi. En basit örneği ile çamaşır makineleri, bulaşık makineleri gibi teknolojik ev aletlerinin geliştirilmesi, yer bulması bunun sonucudur.

Çocuk bakıcıları, ev temizliği işçiliği, yaşlı bakımı, kreş öğretmenliği, kreşler, danışmanlar kadının çekildiği alanları doldurabilmek için yavaş yavaş ortaya çıktı ve şekillendi. Bir bakıma bunlar kadının üzerine düşen iş bölümüne toplumsal sistemin sunduğu destek kaynakları olarak var. Son dönemde de ev temizlik robotları bunların mekanik örnekleri.


Burada sorun bu gelişmeleri hâlâ kadının görev dağılımının toplumsal karşılığı olarak anlatıyor olmam ki, maalesef bunun ötesinde bir bakış açısı yazının içine giremiyor, çünkü iş bölümümüz hâlâ cinsiyetçi. Bu noktada kendim de dahil, tüm kadınların iğdiş edilen benliklerinden özür dilerim.


Toplumsal koşullarımızdan bağımsız kalmamız mümkün olmadığı için bir şey içten içe sizi kemiriyorsa bunun çözümünü lütfen, telefonun ucundaki arkadaşın aklında, komşunuzun ilişki tarzında, arkadaşınızın nasıl yaptığında aramayın. Hayatınız, duygularınız çay kahve sohbetlerine malzeme olmayacak kadar değerlidir.


Hayat ile aranızdaki bağa, hayatınıza duyduğunuz sevgiye, özene ihanet etmeyin.

Gerçek bir çözüm arayışında iseniz, sorunu çözmenin gerçek yollarının neler olduğunu, nasıl olabileceğini araştırın. Bu konuda destek almanın, açılmanın, duygularınızı paylaşmanızın sizi eksilttiği, zayıf gösterdiği ya da yetersiz gösterdiği inancından uzaklaşın. Harekete geçmenin geçip gitmesini beklemekten daha iyi olduğu durumlar vardır, ıskalamayın.


Bizim hanenin hafta seçimleri


Haftanın İzlencesi: How To Get Away With Murder. Geçen yıl Netflix’te yer almaya başlayan dizi. İçinde bir çok öğe var, özetlemek mümkün değil. Güçlü tablosu çizip ardından bu seçimin altında ezilen siyahi kadın avukatın öğrencileri ile kangrene dönüşen ilişkisi. Adalet ve hukuk sistemine sıkça göndermelerde bulunuyor, hatta dizinin temel dinamiği.


Haftanın Kitabı: Bugünü Yaşama Arzusu, Irvin Yalom. Grup terapilerinin romanlaştırılmış hâli. İçsel süreçlerinizi değerlendirme şansı sunuyor.


Haftanın Genç Kitabı: İçimdeki Müzik, Sharon M. Draper. Sıkı genç okuyucular için 9 yaşından itibaren okunabilir.


Haftanın Oynak Şarkısı: Öpmem Lazım, Melike Şahin. Açın açın kıvırtın, kasvetiniz dağılsın.


Haftanın Sözü: "Çünkü tutku istisnai bir duygudur, kıskançlık ise dünyadaki en istisnai tutkudur." Beyaz Geceler, Fyodor Mihayloviç Dostoyevski


Haftanın sonundaki dileğim: "Dilerim ki, birbirimizin hayatına olan etkimizin farkında olalım. İlişkilerimizi bu sorumluluk bilinci ile yaşayalım."

bottom of page